İDARİ İŞLEMLERDEN DOĞAN TAM YARGI (TAZMİNAT) DAVALARI | Mil Hukuk & Danışmanlık

İDARİ İŞLEMLERDEN DOĞAN TAM YARGI (TAZMİNAT) DAVALARI

  • Anasayfa
  • İDARİ İŞLEMLERDEN DOĞAN TAM YARGI (TAZMİNAT) DAVALARI

İDARİ İŞLEMLERDEN DOĞAN TAM YARGI (TAZMİNAT) DAVALARI

İdare hukuku bakımından İdari işlemlerden doğan tam yargı davaları kişilerin idarenin yapmış olduğu işlemler nedeniyle uğramış olduğu maddi ve manevi zararlarının giderilmesi amacıyla açılan tazminat davalarıdır.

İDARİ İŞLEMLERDEN DOĞAN TAM YARGI (TAZMİNAT) DAVALARI

İDARİ İŞLEMLERDEN DOĞAN TAM YARGI (TAZMİNAT) DAVALARI

İdare hukuku bakımından İdari işlemlerden doğan tam yargı davası kişilerin idarenin yapmış olduğu işlemler nedeniyle uğramış olduğu maddi ve manevi zararlarının giderilmesi amacıyla açılan tazminat davalarıdır. İdare hukukunda iki tür tazminat davası bulunmakta olup bunlardan birisi idari eylemlerden doğan tazminat davası diğeri ise idari işlemlerden doğan tazminat davalarıdır. Örneğin devlet memurluğundan çıkarma bir idari işlemdir ve o idari işlem sebebiyle kişi yoksun kaldığı parasal haklara ilişkin davayı idari işlemin iptali davası ile birlikte açabileceği gibi şonradan tek başına da açabilir. İdari işlemlerden doğan tazminat davası, genelde idari işlemin ilgilisi memur olduğundan dolayı memurlarla ilgili davalarda çokca gündeme gelmektedir. Bundan dolayı memurların memur davalarına bakan avukatlardan ayrıntılı bilgi alması tavsiye edilmektedir. Ancak tabi ki de her idari işlem, sadece memurları ilgilendirmemekte vatandaşlar da bu davaları açabilmektedirler. Örneğin vatandaşların idare ile yaşamış olduğu ihtilaflar nedeniyle idarenin yapmış olduğu idari işlemlerden doğan zararlarını gidermek maksatlı olarak açtıkları tam yargı davalarına da rastlanıldığından bu davalarda genel kapsamlı bir idari yargı sürecine girildiğinden mütevellit memur davalarına bakan avukatlarla birlikte idari dava avukatlarından hukuki destek de alınması önemlidir. 

İdari işlemin yerine getirilmesi sebebiyle hakları ihlal edilen kişiler ilgili kamu kurumuna karşı doğrudan iptal davası açabileceği gibi iptal davası ile birlikte tam yargı davasını birlikte de açabilir. Hatta önce iptal davası açıp, iptal davasının karara bağlanmasından sonra iptal kararının ilgiliye tebliğinden itibaren iptal davası açma süresi olan 60 gün içinde tam yargı davasını açabilirler. 

Eğer bir idari işlemin uygulanması ile bilrikte kişinin parasal haklarında yani yoksun kalınan parasal hakları olan maddi haklarında yahut işlem sebebiyle maneviyatında bir zarar gelmiş ise bu durumda da manevi tazminat olarak tam yargı davası açabilecektir. 

Burada kişi doğrudan doğruya tam yargı davası açabileceği gibi işlemin iptali davası ile birlikte de tam yargı davasını açabilir. Hatta önce iptal davası açılıp da dava kazanıldıktan sonra mahkeme kararının tebliğinden itibaren dava açma süresi içinde tam yargı davasını açabilir. 

Diyelim ki iptal davası açtınız ve kazandınız. Bu durumda iptal kararının kesinleşmesi beklenmeden tebliğinden itibaren tam yargı davası açılabilecektir. Davalı kurumun iptal kararını bir üst mahkemeye taşımış olmasının açılmış olan tam yargı davasına olumsuz bir etkisi yoktur. Anlaşılacağı üzere iptal kararı almış olan kişinin tam yargı davası açma girişimi davalı idarenin kararı istinaf etmesiyle engellenemeyecektir.

Diyelim ki iptal kararı ilk derece mahkemesinden olumlu olarak geldi. Ancak süresi içinde tam yargı davası açılmadı diyelim. Bu durumda istinaf yahut danıştay aşamalarından sonra da süresinde tam yargı davası açılabilecektir. 

BUNU DA BİL; Tüm yargı süreci bitmiş ve olumlu karar alınamamışsa yapılacak tek şey Anayasa mahkemesi bireysel başvurudur. Unutmayın! Anaysa mahkemesinden dönen çok karar vardır. Bu da göstermektedir ki ilke derece mahkemesi, bölge idare mahkemesi ve danıştay dahi ret kararı verirken, hukuksuzluk Anayasa mahkemesi kararı ile ortadan kaldırılabilmektedir. 

İdari İşlemden Kaynaklanan Tazminat Davası Hangi Kanuna Tabidir

İdare hukukunda tazminat davaları özel hukuktaki tazminat davaları bakımından farklılıklar göstermektedir. Nitekim idare hukuku 2577 sayılı idari yargılama usulü kanununa tabi kılınmış ve usul bakımından bu kanunun maddelerinin uygulanması zorunluluk bulmuştur. Özel hukukta ise tazminat davalarının usulen incelenmesi işlemi ise 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa Tabi kılınacaktır.

İdari işlemleri ilgilendiren genel bir kanun bulunmamaktadır. Örneğin sözleşmeli öğretmenlerin sözleşmesinin feshi sonrasında sözleşmeli öğretmenlik yönetmeliğinden yararlanılmakta iken uzman erbaş sözleşme feshinde 3269 sayılı kanundan faydalanılmaktadır. İdarenin yapmış olduğu her işlem yargı denetimine tabidir. Bu yargı denetiminde işlemin hukuka aykırı olduğu ortaya çıktığı anda zararın giderilmesi de talep edilmişse daha doğru bir ifade ile işlemin iptali ile birlikte tazminat da talep edilmişse mahkeme uygun bir tazminata hükmedecektir. 

BUNU DA BİL; İdare hukukunda duruşma için aşağıdaki videomuzu izlemenizi tavsiye ederiz.

İdari İşlemden Doğan Tazminat Davası Ne Zaman Açılır?

İdari işlemden doğan tazminat davalarında iki türlü bir süre hesaplaması bulunmaktadır. İdari işlem nedeniyle zarara uğradığını düşünen kişiler, tam yargı davaları ile idari işlemin iptali davasını birlikte açabilecekleri gibi sadece tazminat davasını da tek başına açabilirler. 

İdari işlem nedeniyle haklarının ihlal edildiğini düşünen kişiler bu idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabileceklerdir. Kişi eğer ilk önce iptal davası açmış ancak bu iptal davasında tazminat davasını açmamış ise iptal davasının karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın ya da bu karara karşı kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği üzerine 60 gün içinde tazminat davasını açabilecektir.

Kişi idari işlemin iptali davasını açmadan da bu işlemden kaynaklanan bir zararı olduğunu düşünüyor ise iptal davası açmadan tazminat davasını tek başına açabilir. Nitekim bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren 60 gün içinde tam yargı davası açabileceklerdir. 

Kişiler idari işlemin iptali davasını açmadan önce idareye bu işlemin geri alınması için başvuru yapabilir bu durumda tazminat da talep edebilirler. Ancak süre hesabı bu durumda oldukça önemlidir. Sürelerin geçirilmesi sonradan açılacak tazminat davalarının süre aşımı nedeniyle reddolmasına sebebiyet verebilecektir.

Zira kişiler tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi olan 60 gün içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini kendiliğinden durduracaktır.

İptal Davası Sonrasında Açılan Tazminat Davaları

AYİM 2.D.
06.04.2011; 
E. 2011/53, 
K. 2011/481

ÖZETİ: Davacının askere sevk edildiği 25.02.2010 tarihinde de askerliğe elverişsizlik kararı verilmesini gerektiren “Mitral tansiyon” rahatsızlığı olmasına rağmen askerlik şubesince askere sevk edildiği, 03.06.2010 tarihi itibariyle aynı rahatsızlık sebebiyle askerliğe elverişsiz olduğu kabul edilerek terhis edildiği, davalı 
idarece davacıya askerliğe elverişsiz olduğu halde 25.02.2010 tarihinden 03.06.2010 tarihine değin askerlik hizmeti yaptırıldığı bu itibarla davalı idarenin hizmet kusuru içinde bulunduğunun kabulü ile davacının zararlarının davalı idarece karşılanması gerektiği.

Davacı vekili, 22.09.2010 tarihinde AYİM’de kayda geçen dava dilekçesinde ve 30.11.2010 tarihinde yine AYİM’de kayda geçen cevaba cevap dilekçesinde, özetle; müvekkilinin 25.02.2010 tarihinde askere sevk edildiğini; sevk edilmeden önce herhangi bir muayeneye tabi tutulmadığını; son yoklama sırasında “mitral tansiyon” rahatsızlığının bulunduğunu beyan etmesine rağmen bu beyanının dikkate alınmadığını; davacının geleneksel sözlü son yoklama muayenesinin 2000 yılında gerçekleştirildiğini; bu muayenenin normal bir asker gibi yapılmadığını; müvekkilinin rahatsızlığını beyan ettiğinde kendisine mitral yetmezlik teşhisi konulduğunu ve tedavi amaçlı olarak kendisine ağrı kesici ilaçlar verildiğini; müvekkilinin askere alınmadan önceki tecillerinin tamamının açık öğretim öğrencisi olmasından kaynaklandığını; bu rahatsızlığın tespitinin de basit bir tıbbi müdahalenin yeterli olmasına rağmen bunun göz ardı edilmesinin vahamet boyutunu artıran bir başka gösterge olduğunu; davacının, acemi birliğinde de aynı şekilde rahatsız olduğunu dile getirmesine rağmen usta birliğinde tedavi olması gerektiğinin söylendiğini; Pütürge ilçe J. K.lığında görev yaptığı esnada sevk edildiği GATA Hastanesinin 03.06.2010 tarihli raporuyla “Askerliğe elverişli olmadığı” yönünde karar verildiğini; müvekkilinin askerliğe elverişsizliğine neden olan rahatsızlığın doğuştan kaynaklanan bir rahatsızlık olduğunu; aslında hiç askere sevk edilmemesi gerekirken, askere sevk edilmiş ve bir süre askerlik yaptırılmış olması itibariyle davalı idarenin, ağır bir hizmet kusuru içinde bulunduğunu; müvekkilin söz konusu rahatsızlığını 
bilmese dahi, davalı idarece, araştırmanın yapılması gerektiğini; davacının terhis edilmesi sonrasında eski sağlığına kavuşamadığını; içine girdiği buhran hali, 
yaşadığı acı ve üzüntü ile sivil yaşamına adapte olmaya çalıştığını; belirtmek suretiyle, davacının maddi zararlarına karşılık 5.000 TL maddi tazminatın; manevi zararlarına karşılık ise 5.000 TL tutarında manevi tazminatın, askere alınma tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. 

Dava dosyasının incelenmesinden; askere sevkini müteakip 27.02.2010 tarihinde 125’inci J.Eğt. A.K.lığı 7’nci J. Eğt.Bl. K.lığına katıldığı anlaşılan davacının, sağlık açısından refüze olması nedeniyle 19.04.2010 tarihinde 9’uncu J.Eğt. A.K.lığına sevk edildiği; acemi eğitimi tamamlamasının ardından 08.05.2010 tarihinde dağıtım iznine gönderilen davacının, katılış yaptığı usta birliği olan Pütürge İlçe J.K.lığınca GATA Hastanesine sevk edildiği; 23.05.2010 – 03.06.2010 tarihleri arasında yatarak tedavi gören ve gerekli muayene ve tedavileri yapılan davacının hakkında, GATA Hastanesinin 03.06.2010 tarihli ve 2180 sayılı sağlık kurulu raporuna istinaden “mitral yetmezlik” teşhisiyle “Askerliğe elverişli olmadığı” yönünde karar verilmesi üzerine terhis edildiği; davacının askere alınmaması gerekirken alınmış olması 
sebebiyle uğradığı maddi ve manevi zararlarının karşılanması için 19.07.2010 tarihinde davalı idareye yapılan müracaatın dava açma süresi içinde cevap 
verilmemek suretiyle reddedilmesi üzerine AYİM’de iş bu davanın açıldığı anlaşılmıştır.

T.C. Anayasasının 125 nci maddesine göre, idare kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararları ödemekle yükümlüdür. Bu suretle idarenin sorumluluğu Anayasa prensibi olarak kabul edilmiştir. Ancak idarenin sorumluluğunun hangi esaslara göre belirleneceği Anayasa’da belirtilmemiş, bu meselenin halli doktrin ve yargı kararlarına bırakılmıştır. Bugün idarenin sorumluluğu hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk ilkelerine dayandırılmaktadır. İster hizmet kusuru isterse kusursuz sorumluluk ilkelerine dayandırılsın, genel olarak idarenin tazmin borcunun doğabilmesi için bir zararın mevcudiyeti, zarara yol açan eylemin veya işlemin idareye yüklenebilir nitelikte olması ve zarar ile eylem veya işlem arasında illiyet bağının bulunması zorunludur. Bu şartlardan birinin yokluğu idarenin sorumluluğunu ortadan kaldırır. Bu nedenle ortada bir zarar yoksa veya meydana gelen zararın idari eylem ve işlemle ilgisi bulunmuyorsa, idari faaliyet zararın gerçek nedenini, illiyetini teşkil etmiyorsa, arada illiyet bağı mevcut değilse veya zarara yol açan eylem veya işlem idareye yüklenebilir nitelikte değilse, idarenin sorumluluğu ortadan kalkmaktadır.

Devlet adına kamu hizmetini yürüten davalı idarenin halin icaplarına ve ihtiyaca göre hizmeti devamlı ve istikrarlı bir şekilde topluma sunması ve bu hizmeti yürütürken hiç kimsenin zarara uğramamasını sağlamak amacıyla gerekli önlemleri alması zorunlu bulunmaktadır. Bu zorunluluğun gereği gibi yerine getirilmemesi hizmetin kusurlu işlediğinin göstergesidir. Davacının25.02.2010 tarihinde de askerliğe elverişsizlik kararı verilmesini gerektiren “Mitral tansiyon” rahatsızlığı olmasına rağmen askerlik şubesince askere sevk edildiği, 03.06.2010 tarihi itibariyle aynı rahatsızlık sebebiyle askerliğe elverişsiz olduğu kabul edilerek terhis edildiği, davalı idarece davacıya askerliğe elverişsiz olduğu halde 25.02.2010 tarihinden 03.06.2010 tarihine değin askerlik hizmeti yaptırıldığı bu itibarla davalı idarenin hizmet kusuru içinde bulunduğunun kabulü ile davacının zararlarının davalı idarece karşılanması gerektiği kanaat ve sonucuna varılmıştır.

Maddi tazminat isteminde bulunan davacının maddi zararlarının tespiti amacıyla bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiş, resen seçilen bilirkişi tarafından düzenlenerek Mahkememize ibraz edilen 07.03.2011 tarihli bilirkişi raporunda; davacının 3.511 TL. maddi tazminat hakedişinin mevcut olduğu bildirilmiştir.

Taraflara tebliğ edilen bilirkişi raporuna taraflar itiraz etmemiş, Mahkememizce kabul edilen kıstaslara, ilmi verilere uygun bulunduğundan, hesap bilirkişisi raporu doğrultusunda uygulama yapılmasına karar verilmiştir. Davacının olay nedeniyle duyduğu acı ve ıstırabı karşılayabilmek amacıyla, olayın meydana geliş şekli, tarihi, davacının askerlik statüsü, paranın alım gücü ve işleyecek yasal faiz dikkate alınarak uygun miktarda manevi tazminat verilmesine hükmedilmiştir. 

Açıklanan nedenlerle ;

1. Davacı….’a bilirkişi raporu uyarınca 3.511,00 TL. (ÜÇBİNBEŞ YÜZONBİR TÜRK LİRASI) MADDİ TAZMİNAT VERİLMESİNE, FAZLAYA İLİŞKİN İSTEMİNİN REDDİNE, 

2. Davacı ….’a takdiren 1.000,00 TL. (BİN TÜRK LİRASI) MANEVİ TAZMİNAT VERİLMESİNE, FAZLAYA İLİŞKİN İSTEMİNİN REDDİNE,

3. Hükmedilen maddi ve manevi tazminat miktarlarına davacının askere alındığı 25.02.2010 tarihinden ödeme tarihine kadar yıllık %9 (YÜZDE DOKUZ) yasal faiz YÜRÜTÜLMESİNE, OYBİRLİĞİ ile karar verildi.

1