Şiddetli Geçimsizlikte Boşanma: Yargıtay Kararları

  • Anasayfa
  • Şiddetli Geçimsizlikte Boşanma: Yargıtay Kararları

Şiddetli Geçimsizlikte Boşanma: Yargıtay Kararları

Evlilikte Sosyal Şiddet ve Boşanma Süreçleri: İçerik, Yargıtay Kararları ve Çözümler. Geçimsizlikten Ayrılığa, Merak Edilen Her Şey Burada!

Şiddetli Geçimsizlikte Boşanma: Yargıtay Kararları

Evlilikte Sosyal Şiddet 

Boşanma sebeplerinden biri de eşin diğer eşe karşı sosyal şiddette bulunmasıdır.

Sosyal şiddet boşanma davalarında eşlerin boşanmaya gerekçe olarak gösterdikleri davranışlar içerisinde oldukça büyük yere sahiptir. Boşanma avukatı olarak bakılan davalarda boşanma davasının içeriğinin iyi bir şekilde irdelenmesinin haricinde sosyal şiddet unsurununun da iyi bir şekilde irdelenmesi ve bunun boşanma davasında ispatlanması şarttır. Çünkü boşanma davasında hakim neye dikkat eder sorusunun cevaplarından bir tanesi de iddiaların ispatlanıp ispatlanmadığıdır.

Açtığın boşanma davasında iddialarınızı ispatlamanız şarttır. Aksi durumda ne yazık ki boşanmaya karar verilemeyeceği gibi talep edilen tazminatlardan nafakalardan da mahrum kalınacaktır. İddiaların ispatlanmasındaki hususlar ise boşanma davasında tanık ifadelerinin önemini ortaya koyacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken ve işleyeceğimiz hususlar boşanma davasındaki sosyal şiddete ilişkindir ve yargıtay kararları dahilinde ele alınacaktır.

BUNU DA BİL; Şiddetli geçimsizlik nedeniyle çekişmeli boşanma hakkında detaylı bilgi için makalemizi okumanızı tavsiye ederiz.

Şiddet Boşanma Sebebi mi?

Şiddet tabii ki de boşanma sebebi olup sadece fiziksel şiddet aklımıza gelmemelidir. Evlilik birliği içinde yapılan araştırmalara göre yani güncel bilgilere göre evlilik birliğinde en çok eşlerin karşılaştığı şiddet türleri ne yazık ki duygusal şiddet ve sosyal şiddet olmakta. Duygusal şiddet, cinsel şiddet, ekonomik şiddet, sosyal şiddet, fiziksel şiddet, evlilik birliğinin temelden sarsılmasını gerektirecek şiddet türlerindendir. Şiddet boşanma sebebi olup bunlardan dolayı açılan boşanma davalarında şiddet ispat edildiğinde aile mahkemesi hakimi de edinceği vicdani kanaatiyle boşanmaya karar verebilecektir.

Sosyal Şiddet Nasıl İspatlanır?

Sosyal şiddet de diğer şiddet türleri gibi;

  • Tanık ifadeleri
  • Mesaj kayıtları,
  • Whatsapp mesajları,
  • Facebook mesajları, sosyal medya yazışmaları,
  • Kamera kayıtları,
  • Ses kaydı ve sair delil türleri ispat aracı olarak kullanılabilecektir.

Eşin Giyim Tarzına Karışmak Sosyal Şiddettir

İstinaf incelemesini yapan bölge adliye mahkemesince dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda; “ilk derece mahkemesince toplanan delillerden kadına yüklenen "eşinin giyim tarzına, gideceği toplantılara ve görüşeceği kişilere müdahalelerde bulunarak sosyal şiddet uyguladığı" vakıasına açıkça ve usulune uygun olarak davacı erkek tarafından dayanılmamıştır.

Dava dilekçesinde davacı erkek, kadının baskın karakterde olduğu, sürekli kavgacı tavırlar sergilediği, eşine hakaret ettiği ve evden kovduğu, evi, çocukları ve eşi ile ilgilenmediği gerekçesi ile evlilik birliğinin çekilmez bir hal aldığını ileri sürmüş, başka bir vakıaya da dayanmamıştır.

Mahkemece, usulüne uygun şekilde ileri sürülmeyen ve çekişmeli olarak belirlenmeyen (HMK m. 137,140/3,187) vakıa esas alınarak karar verilemez (HMK m. 141). Bu itibarla dayanılmayan bir vakıanın tanık beyanlarında geçtiğinden bahisle davalıya kusur olarak yüklenmesine imkan bulunmamaktadır” gerekçesi ile davanın reddi gerekirken kabulü hatalı bulunarak davalı kadının istinaf talebinin kabulüne, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına, erkeğin davasının reddine karar verilmiş, bölge adliye mahkemesince verilen bu karar davacı erkek tarafından temyiz edilmiştir.

İddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi başlıklı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 141. maddesi “(1) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia ve savunmalarını genişletebilir veya değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir.

Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez. (2) İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır," şeklindedir. Anılan maddenin gerekçesinde belirtildiği üzere; tarafların karşılıklı dilekçelerini verdikleri aşamada, herhangi bir sınırlamaya bağlı olmadan uyuşmazlığın genel çerçevesi içinde iddia ve savunmalarını değiştirebilecekleri kabul edilmiştir. Şüphesiz bu imkan, sadece cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi için söz konusudur, ikişer dilekçeden sonra, hangi ad altında olursa olsun verilecek dilekçeler, sınırlama ve yasak kapsamında kabul edilmelidir.

Ön inceleme aşamasında ancak karşı tarafın açık muvafakati (veya ön inceleme duruşmasına taraflardan birisinin mazeretsiz gelmemesi) durumunda iddia veya savunmaların genişletilmesi yahut değiştirilmesi kabul edilmiştir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 20.04.2016 tarih, 2014/2-695 esas ve 2016/522 karar sayılı ilamı). Somut olayda; davacı erkeğin dava dilekçesinde “baskın bir karakter olarak sürekli kendi dediklerini dikte etmeye çalıştığı” vakıası belirtildiği gibi davalı kadın usulüne uygun şekilde tebliğ edilen ön inceleme duruşmasına da mazeretsiz katılmamış, erkek bu ön inceleme duruşmasında ise “çocuklarla ve evle ilgilenmediği” vakaılarına dayanmıştır.

Gerçekleşen bu durum karşısında ilk derece mahkemesince belirlenen eşinin giyim tarzına, gideceği toplantılara ve görüşeceği kişilere müdahalelerde bulunarak sosyal şiddet uyguladığı" evi, çocukları ve eşi ile ilgilenmediği” vakıaları hükme esas alınabileceğinden, ilgili bölge adliye mahkemesince davacı erkeğin davasının reddine karar verilesi usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2020/1135 E.  ,  2020/2210 K.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 1.10.2011 tarihinde yürürlüğe girmiş ise de, bu Kanuna 6217 sayılı Kanunla ilave edilen geçici 3. maddenin (1.) bendinde, Bölge Adliye Mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26.09.2014 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ila 454. madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağı hükme bağlandığından, karar düzeltme talebinin incelenmesi gerekmiştir.

Mahkemece, davalı erkeğin boşanmaya sebep olan kusurlu bir davranışının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hükmün davacı kadın tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairemizin 04.07.2018 tarih 2016/21220 esas ve 2018/8619 karar sayılı ilamı ile hükmün onanmasına karar verilmiş, davacı kadın tarafından Dairemiz onama ilamına karşı karar düzeltme talebinde bulunulmuştur.

Mahkemece yapılan yargılama ve toplanan delillerden; tarafların 30.09.2012 tarihinde evlendikleri, bir banka şubesinde müdür olarak çalışan davalı kadının eşinin baskıcı davranışları sebebiyle 15.03.2013 tarihinde işinden ayrıldığı, davalı erkeğin kadının işi ile ilgili olarak “konsomatris gibi ona buna ziyarete gidiyorlar” diyerek aşağıladığı, 2014 yılının Haziran ayında Kıbrıs adasında bir türbe ziyareti sırasında başörtüsünü evde unutan kadına yönelik olarak “sonradan olma akıl ile bir yere kadar, iman zayıf olursa” şeklinde sözler söylediği, ...’a dönüşünü bildirmediği eşinin benim neden haberim yok demesi üzerine eşine “sana hesap mı vereceğim” dediği, 06.07.2014 tarihli son olayda ise kadının tanık Hakan’ı telefonla aradığı ve davalı erkeğin kendisini kovduğunu, üzerine yürüdüğünü, kendisini kilitlediği odanın kapısını kıracağını söylediği sırada bağırma seslerinin tanık tarafından duyulduğu, evlendikten sonra kadının giyim ve günlük yaşam tarzının eşinin baskısıyla değiştiği anlaşılmaktadır. Bu halde, davalı erkeğin aşağılama ve baskıya yönelik davranışlarının süreklilik gösterdiği de dikkate alındığında taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir.

Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya (TMK m. 166/1) karar verileceği yerde yetersiz gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru değildir. Ne var ki; bu husus ilk inceleme sırasında gözden kaçırıldığından, hükmün onanması doğru olmayıp, davacının karar düzeltme talebinin kabulüne, Dairemizin 04.07.2018 tarih 2016/21220 esas ve 2018/8619 karar sayılı onama ilamının kaldırılmasına, hükmün açıklanan gerekçe ile bozulmasına karar vermek gerekmiştir. SONUÇ: Davacının karar düzeltme isteğinin yukarıda gösterilen sebeple KABULÜNE, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2018/6602 E.  ,  2019/2319 K.

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle mahkemece kabul edilen ve gerçekleşen davalı kadının kusurlu davranışları yanında davacı erkeğin de eşine hakaret ettiği, giyim tarzı konusunda baskı yaptığı ancak yine de davalı kadının boşanmaya sebep olan olaylarda ağır kusurlu olduğunun anlaşılmasına göre, yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2016/4745 E.  ,  2017/10082 K.

Mahkemece, "evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında koca daha fazla kusurlu bulunmuş ve buna bağlı olarak davacı-davalı (kadın) yararına maddi ve manevi tazminata hükmedilmiştir. Oysa yapılan soruşturma ve toplanan delillerden; kadının eşine "şerefsiz" de dahil olmak üzere ağır sözlerle hakaret ettiği, eşinden habersiz arkadaşlarıyla şehir dışına çıktığı ve evlilik birliğine ilişkin görevlerini ihmal ettiği, eltisine bir başka erkekten hoşlandığını söylediği", kocanın ise, eşine hakaret ettiği, giyim tarzıyla sürekli alay ettiği, "defol git diyerek" müşterek evden kovduğu ve güven sarsıcı tutum ve davranışlarda bulunduğu anlaşılmaktadır.

Gerçekleşen bu duruma göre taraflar evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında aynı oranda kusurlu olup, birini diğerinden baskın kusurlu saymak mümkün bulunmamaktadır. Eşit kusurlu taraf yararına da maddi ve manevi tazminata hükmedilemez. Öyleyse davacı- davalı (kadın)'ın maddi ve manevi tazminat isteklerinin reddine karar vermek gerekirken bu husus nazara alınmadan yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir.

3-Davalı-davacı (kadın)'ın düğünde takılan altın takılarının bir bölümünü düğünden sonra bozdurarak evdeki salon takımını değiştirdiği, bir bölümünü de bozdurarak Amerika'ya gittiği, seyahat masrafı ve oradaki harcamalarına sarfettiği, evliliğin başında kocanın teyzesine ödünç olarak verilen bir kısım altınlarında daha sonra kendisine geri verildiği, bunların koca tarafından alınıp bozdurulduğuna ilişkin yeterli delil bulunmadığı görülmektedir. Gerçekleşen bu durum karşısında kadının altınlara ilişkin talebinin reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması da doğru bulunmamıştır. SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. ve 3. bentlerde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2013/21537 E.  ,  2014/4160 K.

Özel Günlerde Yalnız Bırakmak Sosyal Şiddettir

Toplanan delillerden davalı-karşı davacı erkeğin eşine aile toplantısı, düğün gibi özel günlerde ve sosyal ortamlarda eşlik etmediği, onu yalnız bırakmak suretiyle duygusal ve sosyal şiddet uyguladığı anlaşılmaktadır. Boşanma sebebiyle manevi tazminata hükmedebilmek için, tazminat talep eden tarafın kusursuz veya diğer tarafa göre daha az kusurlu olması yanında; boşanmaya sebep olan olayların kişilik haklarını zedelemiş olması da gereklidir (TMK m. 174/2).

Yukarıda belirtildiği gibi davalı-karşı davacı erkek eşin belirlenen kusurlu davranışları davacı-karşı davalı kadının kişilik haklarına saldırı niteliğindedir. Bu durumda, Türk Medeni Kanununun 174/2. maddesi koşulları kadın yararına gerçekleşmiştir. Öyleyse, davacı-karşı davalı kadının manevi tazminat isteğinin kabulü gerekirken, yazılı şekilde reddine karar verilmesi doğru bulunmamıştır. SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda (2.) bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2015/15333 E.  ,  2016/6975 K.

Mahkemece belirlenen ve bölge adliye mahkemesince de kabul edilen “Eşiyle ilgilenmeyen, hamilelik ve doğum sırasında eşinin yanında olmayan, vaktinin çoğunu iş yerinde ve arkadaşlarıyla geçiren, geç saatlere kadar eve gelmeyen, eşini ve kayın validesini eve almayan, sonrasında ise eve gelmeyen ve gelmek istemediğini bildiren, özel günlerde dahi eşinin yanında bulunmayan “ erkek boşanmaya sebep olan olaylarda tam kusurlu olup, bu kusurlu davranışlar aynı zamanda davacı kadının kişilik haklarına saldırı teşkil eder niteliktedir.

Kusurun ağırlığı tarafların ekonomik ve sosyal durumları ile hakkaniyet kuralları gözetilerek kadın yararına Türk Medeni Kanunu'nun 174/2. maddesi uyarınca manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde manevi tazminat talebinin reddi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2020/1277 E.  ,  2020/2521 K.

Mahkemece, evlilik birliğinin sarsılmasına yol açan olaylarda, davalı-karşı davacı kadının tamamen kusurlu olduğu kabul edilerek, kadının davasının reddine, erkeğin davasının kabulü ile boşanmalarına karar verilmiş ise de; davalı-karşı davacı kadının mahkemece kabul edilen ve gerçekleşen kusurlu davranışları yanında, davacı-karşı davalı erkeğin de eşine karşı ilgisiz olduğu, eşini sürekli özel günlerde ve sosyal ortamlarda yalnız bıraktığı ve boşanmaya sebebiyet veren olaylarda, kusurlu olduğu anlaşılmaktadır.

Bu halde, taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Gerçekleşen olaylar karşısında, davalı-karşı davacı kadın da dava açmakta haklı olup, Türk Medeni Kanununun 166.maddesi koşulları kadının davası yönünden gerçekleşmiştir. O halde, davalı-karşı davacı kadının boşanma davasının da kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde reddi doğru görülmemiştir. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2015/20218 E.  ,  2016/13513 K.

Eşin Arkadaşlarıyla Görüşmesine İzin Vermemek Sosyal Şiddettir

Toplanan delillerden davalı-karşı davacı erkeğin eşine ve çocuğuna ilgisiz davrandığı, birlik görevlerini yerine getirmediği, uzun süre eşiyle küs kaldığı, sosyal hayatını engellemeye yönelik baskı yaparak duygusal ve sosyal şiddet uyguladığı anlaşılmaktadır. Boşanma sebebiyle manevi tazminata hükmedebilmek için, tazminat talep eden tarafın kusursuz veya diğer tarafa göre daha az kusurlu olması yanında; boşanmaya sebep olan olayların kişilik haklarını zedelemiş olması da gereklidir (TMK.md. 174/2).

Yukarıda belirtildiği gibi davalı-karşı davacı erkek eşin belirlenen kusurları davacı-karşı davalı kadının kişilik haklarına saldırı niteliğindedir. Bu durumda, Türk Medeni Kanununun 174/2. maddesi koşulları kadın yararına gerçekleşmiştir. Öyleyse, davacı-karşı davalı kadının manevi tazminat isteğinin kabulü gerekirken, yazılı şekilde reddine karar verilmesi doğru bulunmamıştır. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi  2014/13462 E.  ,  2015/5863 K.

Mahkemece; "davacı-karşı davalı (koca)'nın eşine fiziki ve sosyal şiddet uyguladığı, bu sebeple tam kusurlu olduğu sabit kabul edilerek" kocanın boşanma davasının reddine, kadın tarafından açılan karşı boşanma davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına karar verilmiş, davalı-karşı davacı (kadın)'ın kocasına hakaretinin sara (epilepsi) krizi sırasında vukuu bulduğu, bu sebeple kadının bu olaylardan dolayı kusurlu sayılamayacağı kabul edilmiştir.

Kocanın mahkemece de kabul edilen kusurlu tutum ve davranışlarının sabit olduğunda duraksama bulunmamaktadır. Davalı-karşı davacı (kadın)'ın da, kocasına hakaret ettiği ve tehdit ettiği yapılan soruşturma ve toplanan delillerden anlaşılmaktadır. Kadının gerçekleşen bu davranışlarının sara hastalığının etkisiyle ve sara nöbeti sırasında meydana geldiğine ve iradi olmadığına ilişkin bir delil bulunmamaktadır. Bu halde, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında davacı-karşı davalı (koca) ağır kusurlu ise de, kadın da kusurlu olup, koca da boşanma davası açmakta haklıdır. Az kusurlu olan davalı-karşı davacı (kadın), kendisi de boşanmayı istediğine göre, kocanın boşanma davasına karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olup, kocanın davası bakımından

Türk Medeni Kanununun 166/2. maddesi şartları oluşmuştur. O halde kocanın boşanma davasının da kabulü ile tarafların boşanmalarına (TMK.m.166/2) karar verilmesi gerekirken, yetersiz gerekçe ile reddi doğru bulunmamıştır. SONUÇ:Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2012/11557 E.  ,  2013/12758 K.

Mahkemece evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına davalı kocanın kusurlu davranışlarının neden olduğu kabul edilmiş ancak bu kusurlu davranışları açıklanmamıştır. Toplanan delillerden ve özellikle tanık beyanlarından evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olaylarda eşine sürekli fiziksel ve sosyal şiddet uygulayan kocanın tamamen kusurlu olduğu anlaşılmaktadır.

a) Türk Medeni Kanununun 174/1. maddesi mevcut veya beklenen bir menfaati boşanma yüzünden haleldar olan kusursuz ya da daha az kusurlu tarafın, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebileceğini, 186. maddesi, eşlerin evi birlikte seçeceklerini, birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve mal varlıkları ile katılacaklarını öngörmüştür. Toplanan delillerden boşanmaya sebep olan olaylarda maddi tazminat isteyen eşin diğerinden daha ziyade ve eşit kusurlu olmadığı anlaşılmaktadır. Boşanma sonucu bu eş, en azından diğerinin maddi desteğini yitirmiştir. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile kusurları ve hakkaniyet ilkesi (TMK.md,4 TBK.md.50 ve 52 ) dikkate alınarak davacı kadın yararına uygun miktarda maddi tazminat verilmelidir. Bu yönün dikkate alınmaması doğru görülmemiştir.

b) Türk Medeni Kanununun 174/2 maddesi, boşanmaya sebebiyet vermiş olan olaylar yüzünden kişilik hakları saldırıya uğrayan tarafın, kusurlu olandan manevi tazminat isteyebileceğini öngörmüştür. Toplanan delillerden evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda tazminat isteyen davacı kadının ağır ya da eşit kusurlu olmadığı, bu olayların kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği anlaşılmaktadır. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları (TMK. md.4 TBK. md. 50, 51, 52, 58) dikkate alınarak davacı kadın yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekir. Bu yönün dikkate alınmaması doğru görülmemiştir.

S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda 2/a, b bentlerinde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2012/18077 E.  ,  2013/2900 K.

Boşanma davası ve boşanma avukatı hakkında ayrıntılı bilgi için boşanma avukatı ankara başlıklı makalemizi de okuyabilirsiniz.

1