Tazminat Davalarında Devletin Hizmet Kusuru | Mil Hukuk & Danışmanlık

Tazminat Davalarında Devletin Hizmet Kusuru

  • Anasayfa
  • Tazminat Davalarında Devletin Hizmet Kusuru

Tazminat Davalarında Devletin Hizmet Kusuru

Tazminat davalarında devletin hizmet kusuru- Hukuk devletinin bir gereği olan hizmet kusuru idare hukukuna özgü bir kavramdır. İdarenin yürüttüğü kamu hizmetinin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi anlamına gelmektedir.

Tazminat Davalarında Devletin Hizmet Kusuru

Tazminat Davalarında Devletin Hizmet Kusuru

Tazminat davalarında devletin hizmet kusuru- Hukuk devletinin bir gereği olan hizmet kusuru idare hukukuna özgü bir kavramdır. İdarenin yürüttüğü kamu hizmetinin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi anlamına gelmektedir. Hizmet kusurunun nedenleri olarak kabul edilen bu üç unsurdan hizmetin kötü işlemesi, idarenin yürüttüğü kamu hizmetinin içinde bulunulan çağa uygun olmayışı, hizmetin idarenin kendisinden beklenen özeni ve dikkati göstermeden sunulması anlamına gelmektedir. Hizmetin kötü işlediğinin tespit etmek için belirli ve kesin bir ölçüt bulunmamaktadır. Hizmetin kötü işlediği zamana, mekana, olaya, idarenin haiz olduğu imkanlar vb unsurlara bağlı olarak tespit edilebilmektedir. İdare kamu hizmetlerini yürütürken, yürüttüğü bu hizmetleri zamanında ve gereken hızda yapmalıdır. İdarenin yürüttüğü hizmeti mevzuatta öngörülen veya hizmetin gerektirdiği sürede yapmaması hali de hizmetin geç işlemesine sebebiyet verecektir ki bu gecikme hali de idarenin hizmet kusuru olarak kabul edilmektedir. Hizmetin hiç işlememesi, bir diğer ifadeyle idarenin eylemsizliği, idarenin kanunla kendisine görev olarak verilen kamu hizmetini hiç yerine getirmemesidir.  

Burada önemli olan husus şudur; idarenin, bağlı yetkiyle bağlı olduğu konulardaki sunması gereken kamu hizmetinin hiç işlememesi mutlak olarak hizmet kusuru oluşturacaktır. Ancak, idare hukukunda idareye tanınmış olan takdir yetkisinin sirayeti olarak, idarenin kamu hizmetini sunarken takdir yetkisini kullandığı hallerde doğrudan hizmet kusurunun varlığını kabul etmek doğru olmayacaktır. İdarenin takdir yetkisini kullanarak hizmet sunmadığı durumların, hizmet kusuru olarak kabul edilip edilemeyeceği doktrinde tartışmalı olmakla birlikte, takdir yetkisinin hukuka, hizmetin gereklerine ve kamu yararına uygun düşecek şekilde kullanılması önem arz etmektedir. Aksi halde idarenin takdir yetkisi kullandığı hizmetlerde de hizmet kusurundan dolayı sorumlu tutulabilmesi mümkün olacaktır.

Hukuk devletinde hukuk, yalnızca vatandaşlar için değil; aynı zamanda tüm idari yapısıyla devlet için de bağlayıcıdır. Bu husus devletin hukuka aykırılık teşkil edecek işlemlerden kaçınmasını ve hukuka aykırı işlem tesis ettiğinde hesap verebilir olmasını gerektirir. Hizmet kusuru da idarenin ve idare bünyesinde faaliyet gösteren personelin hukuka aykırı ve göreviyle bağlantılı olan her türlü işlem ve eyleminden doğan zarardan idarenin sorumluluğunu öngörmektedir. İdarenin sorumluluğu Anayasa’da şu şekilde düzenlemiştir; “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır. … İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür” (AY. m.125). “Memurlar ve diğer kamu görevlileri Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlüdürler” (AY. m.129).  “Kişinin, Resmî görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır” (AY. m.40). Anayasa’da düzenlenme alanı bulan bu hükümlere paralel olarak 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 13.maddesinde de “Kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açarlar.” hükmü düzenlenmiş ve idarenin sorumluluğu kabul edilmiştir. Nitekim, idarenin sunduğu kamu hizmeti sonucu meydana gelen zarardan sorumlu olduğu, Danıştay 10.Daire tarafından verilen 29.04.2008 tarihli E. 2007/3301 ve K. 2008/2939 sayılı kararda “İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir” şeklinde ifade edilmiştir.

Görüldüğü üzere idarenin ve personelinin görevle ilgili eylem ve işlemlerinden meydana gelen zararların idare tarafından tazmin edileceği açıktır. İdarenin tazmin sorumluluğu için, tesis edilen işlemin haksızlığı veya kusuru için bir derece öngörülmemiş, yalnızca zararın doğmuş olması tazmin için yeterli kabul edilmiştir. İdarenin yürüttüğü kamu hizmetinin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi şeklinde somutlaşan hizmet kusuru; anonimlik, genellik, esneklik, aslilik ve bağımsızlık olmak üzere beş temel ve ayırt edici özelliğe sahiptir. 

Hizmet kusurunun anonim olması, kusurun bizzat hizmetin kendisinde aranması anlamına gelir. Yani hizmet kusuru, belirli bir kamu görevlisinin kişisel kusurundan kaynaklanmamaktadır. Hizmet kusurunun bu özelliği vatandaşları idareye karşı korumaktadır. Şöyle ki, hizmet kusurundan kaynaklanan bir zararla karşı karşıya gelen vatandaşın, zararın idarenin hangi personelinden kaynaklandığını bilebilecek durumda olması imkansızdır. Dolayısıyla vatandaşın zararın hizmet kusurundan kaynaklandığını ispat etmesi yeterli görülerek, hangi personel tarafından tesis edilen işlemden doğduğu hususu önemsenmemiştir. Buradan çıkarılacak en önemli sonuç, idarenin işlem tesis eden personelini bilmesi halinde dahi sorumluluktan kurtulmasının mümkün olmamasıdır. ,

Hizmet kusurunun bir diğer özelliği olan genellik ilkesiyle kastedilen, idarenin vatandaşa sunmuş olduğu hizmetler arasında herhangi bir ayrım ve sınıflandırmaya gidilmeden, kanunlarda düzenlenen özel düzenlemeler hariç tutularak, tüm kamu tüzel kişilerinin sunmuş olduğu hizmet için kabul edilmesidir. Ancak şunun ayrımını yapmakta fayda vardır. İdarenin hizmet kusurundan kaynaklı sorumluluğunun doğabilmesi için, kusurun, idarenin yasama ve yargı fonksiyonuna bağlı olmayan işlem ve eylemlerinden kaynaklanması gerekmektedir. Yani yasama ve yargı fonksiyonu kapsamında kabul edilen işlem ve eylemler bakımından devletin sorumluluğu kabul edilmemiş ve bunlardan doğan zararlar için yargısal denetim mekanizması öngörülmemiştir. 

Devletin sunmuş olduğu kamu hizmetin çok çeşitli olması ve bu hizmetlerin zamana, mekana ve şartlara göre devamlı değişim halinde olmasıyla sebebiyle, hizmet kusuru, sert bir kavram olarak kabul edilmemiş aksine esnek bir kavram olarak kabul edilmiştir. Hizmet kusurunun esnekliği, kusurun varlığının belirlenmesinde tek bir ölçütü baz almadan, olayın şartlara, duruma, zamana ve mekana göre belirlenmesi anlamına gelmektedir. Hizmet kusuru sebebiyle idarenin sorumluluğuna gidebilmek için, kusurun ağır veya hafif olması aranmadan yalnızca kusurun varlığı yeterli kabul edilmiştir. Yani, hizmet kusurunun ağır veya hafif olması idarenin sorumlu tutulabilmesi için önem arz etmemektedir. Kusurun ağırlığı yalnızca tazminat miktarının belirlenmesinde rol oynamaktadır. 
Hizmet kusurunun asliliği, hizmet kusurundan doğan zararlar için doğrudan idare başvuru yapılabilmesi anlamına gelmektedir. Nitekim Danıştay da verdiği bir kararda “İdarenin hizmet kusuru sebebine dayalı sorumluluğu, ikincil derecede bir sorumluluk olmayıp asli bir sorumluluktur..” şeklinde hizmet kusurunun asliliğini vurgulamıştır. (Danıştay 10.D, T. 13.02.2006, E.2004/9120, K.2006/1220). 

Daha önce ifade edildiği üzere hizmet kusuru kavramı idare hukukuna özgü bir kavramdır. Dolayısıyla buradaki kusur da özel hukuktaki kusurdan farklı bir anlam taşımaktadır. Hizmet kusuruna özgü kusur idare hukuku ilkeleri çerçevesinde oluşturulan, sübjektif nitelik taşımayan dolayısıyla kamu görevlisine değil, doğrudan hizmetin kusurlu oluşuna bağlı olan bağımsız bir kusurdur. 

SONUÇ OLARAK, anonim, genel, esnek, bağımsız ve asli olan hizmet kusuru hukuk devletinin bir gereği olarak, idare ve idare bünyesindeki kamu görevlilerinin, görevleriyle bağlantılı olan eylem ve işlemlerinden doğan zarardan idarenin sorumlu olduğunu öngörmektedir. Kamu hizmetinin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi şeklinde somutlaşan hizmet kusuru, idarenin doğan zararı tazmin etmesini gerektiren bir sorumluluk türüdür. Hizmet kusurunun hafif veya ağır olması idarenin sorumluluğunda bir ölçüt olarak belirlenmemiş; kusurun derecesinin yalnızca tazminat miktarının belirlenmesinde rol oynayacağı öngörülmüştür. Bu doğrultuda idare, sunmuş olduğu kamu hizmetleri neticesinde ortaya çıkan hizmet kusurunu tazminle mükelleftir.

İdari davalar hakkında ayrıntılı bilgi almak için hukuk büromuza ulaşabilirsiniz.

Devlete Karşı Açılacak Tazminat Davasının Türü Nedir

Devlete karşı açılacak tazminat davalarının türü idari yargılama usulü kanununda net bir şekilde düzenlenmiştir. Devlete karşı açılacak tazminat davaları tam yargı davaları olarak düzenlenmiş olup devletin çalışanları yani kamu ajanları tarafından yapılan eylemler nedeniyle zarara uğrayan kişiler bu zararların tazminini açacakları tam yargı davası ile giderebileceklerdir. Tam yargı davası olarak adlandırılan devlete karşı açılan tazminat davasında uygulanacak usul 2577 sayılı idari yargılama usulü kanunudur.

Devlete Karşı Tazminat Davasında Davalı

Devlete Karşı Tazminat Davasında davalı, dava açan tarafa zarar veren kurum olacaktır. Örneğin kamu hastanesinde tedavi olunurken hekim kusuru nedeniyle uğranılan zararın tazmini için açılan malpraktis davasında davalı kurum sağlık bakanlığı olacaktır ve dava sağlık bakanlığına karşı açılacaktır.

Devlete Karşı Tazminat Davası Hangi Mahkemede Açılır

Devlete karşı tazminat davası idare mahkemesinin görev alanına giren davalardandır. Kusuru bulunan kamu çalışanının şahsına karşı dava açılmaz. Dava kamu çalışanının tabi olduğu kuruma karşı açılacağından mütevellit görevli mahkeme idare mahkemesi olacaktır. Bu husus İdari yargılama usulü kanununda da düzenlenmiştir.

 Devlete Karşı Tazminat Davası Nerede Açılır

Devlete Karşı Tazminat Davası tam yargı davası olduğundan dolayı idari yargılama usulü kanunundaki tam yargı davalarında yetki kuralına bakılmalıdır. İdarenin eylemlerinden dolayı zarar görenler bu zararı meydana getiren idarenin bulunduğu yer mahkemesinde dava açacak ve yetkili mahkeme bu şekilde belirlenmiş olacaktır.

Devlete Karşı Tazminat Davasında Harç ve Masraflar

Devlete Karşı Tazminat Davasında davanın türüne göre harçlar da değişkenlik gösterecektir. Devlete Karşı Tazminat Davasında tam yargı davasının konusunu eğer cismani zarar ya da cismani zarardan ötürü manevi zarar oluşturuyor ise bu durumda harç ve masraflar daha düşük olacak ancak bunun haricinde açılacak tam yargı davalarında harç ve masraflar buna nispeten daha fazla olacaktır. Ancak unutulmamalıdır ki Devlete Karşı Tazminat Davasında davanın açılması sırasında verilen harç ve masraflar davanın kazanılması ile birlikte davalıdan faizi ile birlikte alınıp davacıya verilecektir. Dava harç ve masrafları yatırılmadan ya da eksik yatırılarak açılan davalarda mahkeme harcın yatırılması ya da tamamlanması için davacıya süre verir. Bu sürelerin sonunda harçlar yatırılmaz ya da tamamlanmaz ise bu durumda mahkeme red kararı verecektir. 

Devlete Karşı Tazminat Davasında Yürütme Durdurma İstenir mi

Devlete Karşı Tazminat Davasında tazminat davası tek başına açılmış ise yürütme durdurma istenemez. Zira yürütme durdurma sadece ve sadece idare mahkemelerindeki iptal davalarında talep edilebilir. Tam yargı davalarında yürütme durdurma talep edilemez.

Devlete Karşı Tazminat Davasında Duruşma Olur mu

Devlete Karşı Tazminat Davasında duruşmayı taraflar kendisi talep ederler. Bunun haricinde talep olmadan mahkeme re'sen yani kendiliğinden duruşma tertipleyemez. Taraflar duruşma talep etmiş iseler mahkeme duruşma yapmak zorundadır. Tam yargı davalarında duruşmada zabıt katibi olmadığından dolayı duruşmada söylenenler zapta geçirilmez ve duruşma tutanağı da düzenlenmez.

Devlete Karşı Tazminat Davasında Tanık Dinlenir mi

Devlete Karşı Tazminat Davasında idare mahkemelerinin konuş ve kuruluşu gereği tanık dinlenmemektedir. Nitekim idari davalarda tek bir duruşma yapılır ve orada da tanıklar dinlenmez sadece tarafların sözlü savunmaları alınır. Tanık dinlenme mümkün olmadığından buna ilişkin tanıkların yazılı ifadelerinin mahkemeye delil olarak sunulması tavsiye olunmaktadır.

Devlete Karşı Tazminat Davasında Zamanaşımı

Devlete Karşı Tazminat Davasında zamanaşımı idari yargılama usulü kanununda düzenlenmiştir. Buna göre Devlete Karşı Tazminat Davası tam yargı davası niteliğinde olduğundan tam yargı davalarının zamanaşımına tabidir. İdari eylemlerden doğan zararlarda idari eylemin öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıl içinde idareye yazılı müracaatta bulunulması ve gelecek cevaba göre dava açma süresi olan 60 gün içinde tam yargı davasının açılması şarttır. Aksi durumda dava süre aşımına uğrayacaktır. Ayrıca unutulmamalıdır ki tam yargı davaları idari işlemin iptali davası ile birlikte de açılabilir.

Devlete Karşı Tazminat Davasında Avukata Nasıl Vekalet Verilir

Devlete Karşı Tazminat Davasında avukat ile anlaşan davacı dava sürecinin nasıl takip edileceği ve avukatlık ücretleri konusunda tam bir anlaşmaya varmalıdır. Ayrıca davanın hangi süreçlerinin nasıl yönetileceği hakkında da bilgi alınır. İdari dava avukatı ile anlaşan taraf idari dava avukatının bilgilerini aldıktan sonra bu bilgiler ile notere gider ve genel dava vekaletnamesi çıkartır. Çıkartılan bu genel dava vekaletnamesi idari dava avukatına teslim edilir ve idari dava avukatı açacağı tam yargı davasının tüm aşamalarında bu vekalet ile tüm işlemleri vekili olduğu davacı adına yapar

1