Özel Hastaneye Tazminat Davası Açılabilir mi? | Mil Hukuk & Danışmanlık

Özel Hastaneye Tazminat Davası Açılabilir mi?
  • Anasayfa
  • Özel Hastaneye Tazminat Davası Açılabilir mi?

Özel Hastaneye Tazminat Davası Açılabilir mi?

Özel hastane doktor hatası tazminat davasında- Özel hastaneye tazminat davası- önemli olan husus hekimle hasta arasında yapılmış olan hukuki ilişki ile özel hastane ile hasta arasında yapılan hukuki ilişkinin iyi bir şekilde ortaya konulmasıdır.

Özel Hastaneye Tazminat Davası Açılabilir mi?

Özel Hastane Doktor Hatası Tazminat Davası

Özel hastane doktor hatası tazminat davasında- Özel hastaneye tazminat davası- önemli olan husus hekimle hasta arasında yapılmış olan hukuki ilişki ile özel hastane ile hasta arasında yapılan hukuki ilişkinin iyi bir şekilde ortaya konulmasıdır. Bu bakımdan tespitin yapılmasından sonra özel hastaneye karşı açılacak doktor hatası tazminat davasında davanın açılacağı mahkeme tüketici mahkemesidir. Doktor hatası sebebiyle tüketici mahkemesinde açılacak bu dava sağlık davalarına bakan avukatlar vasıtasıyla yapılacak olan gereçekli savunmalar ışığında sonuçlandırılacak ve adli tıp kurumunda aldırılacak olan bilirkişi kararları ile mahkemenin vereceği kararla son bulacaktır. Aşağıda özel hastanede doktor hatası tazminat davalarına ilişkin örnek yargıtay kararlarına yer verilmiştir. 

Özel Hastaneye Karşı Dava Nerede Açılır?

Haksız fiil sorumluluğundan doğan davalarda yetkili mahkeme özel olarak Hukuk Muhakemeleri Kanununda düzenlenmiştir. Buna göre özel hastaneye karşı açılacak davada; Malpraktis davası Tıbbi hatanın gerçekleştiği yerdeki tüketici mahkemesinde de açılabilir.

Özel Hastane Doktor Hatası Davasında Önemli İpuçları

Doktor hatası davasında önemli olan hususlardan bir tanesi davanın kime karşı açılacağı ile nerede yani hangi mahkemede açılacağı sorunudur. Nitekim hekim ile hasta arasında sözleşmesel ilişki kurulabileceği gibi hastane ile hasta arasında da sözleşmesel ilişki kurulmuş olabilir. Hekim hastanenin çalışanı konumunda bulunabilir ki bu durumda davalı tespitinin iyi bir şekilde belirlenmesi şarttır. Ayrıca davanın açılacağı mahkemenin de tayin edilmesi ve buna göre savunmaların ve taleplerin iletilmesi sürelerin ekonomik olarak kullanılmasına yol açacaktır. 

Yargıtay 
13. Hukuk Dairesi 
2020/1662 E. 
2020/4063 K.

Davacı:
Vekili:
Davalı:
Vekili:

"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 19. Hukuk Dairesi

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı ilk derece mahkemesi sıfatıyla ... 2. Tüketici Mahkemesince 2016/781 esas 2017/1513 karar sayılı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine dair ... Bölge Adliye Mahkemesi 19. Hukuk Dairesi'nin 2017/2084-2018/1142 karar sayılı kararının süresi içinde taraflar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

K A R A R
Davacı, 03.02.2014 tarihinde kolonoskopi yaptırdığını ve polibin alındığını, taburcu edilmesinin akabinde yaşadığı rahatsızlıklar sebebi ile ertesi gün tekrar hastaneye gittiğini, yapılan muayene sonucunda bağırsağının kesilmesi (delinmesi) sebebiyle bağırsak içerisinde bulunan maddelerin iç organlarına yayıldığının tespit edildiğini ve hemen ameliyata alındığını, ameliyatına sebebiyet veren durumun davalı doktorun hatasından kaynaklandığını belirterek; davacı tarafından harcanan 1.789,00 TL hastane masrafı, iş görmezlikten kaynaklı 290.358,00 TL maddi tazminatın, vücut bütünlüğü yaşam boyu zarar gördüğünden 100,00 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 392.147,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek olan yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalılar, davanın reddini dilemişlerdir.
İlk Derece Mahkemesince, davanın reddine karar verilmiş; hükme karşı, davacı tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesi'nce, davacının vekalet ücretine ilişkin istinaf taleplerinin kabulüne,davacının sair istinaf taleplerinin reddine karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalılardan ... ... Hizmetleri A.Ş. tarafından temyiz edilmiştir.

1-Taraflar arasındaki ilişki vekalet sözleşmesidir. Vekil, vekalet görevini yerine getirirken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışlarının özenli olmayışından doğan zararlardan sorumludur. O nedenle, vekil konumunda olan doktorların bilim ve teknolojinin getirdiği bütün imkanları kullanmak suretiyle özen borcunu yerine getirmeleri gerekir.
Dosya kapsamı incelendiğinde, mahkemenin ... Tıp Fakültesi Öğretim üyelerinden oluşan bilirkişi heyetinden rapor aldığı görülmektedir.
... Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD ve İç Hastalıkları AD dan iki öğretim üyesinin düzenlediği bilirkişi heyetinden alınan 08.06.2017 tarihli bilirkişi raporunda; "Hastalarda kolonoskopi esnasında bilakis polip eksizyonu sonrası barsak perforasyonu olabilecek bir komplikasyondur ve gereken müdahale yapılmıştır... işlemler doğru endikasyonla yapılmış, ortaya çıkan komplikasyonun tanısı zamanında konulmuş, uygun tedavisi gerçekleşmiştir. Doktor hatası ve ihmali olduğu düşünülmemektedir" şeklinde görüş bildirilmiştir.

Mahkemece anılan raporlar gerekçe gösterilmek suretiyle, davanın reddine karar verilmiş ise de; davacı, eksik inceleme olduğunu belirterek rapora itiraz etmiştir. İlgili rapor davacının itirazlarını karşılar mahiyette değildir.O halde, mahkemece, rapor düzenlemeye ehil ve donanımlı bir Üniversiteden, konusunda uzman, içerisinde Gastroenteroloji uzmanlarının da bulunduğu, akademik kariyere sahip 3 kişilik bilirkişi kurulundan, dava konusu olayda davalılara atfı kabil bir kusur olup olmadığı hususunda, nedenlerini açıklayıcı, taraf, Mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak, davalıların kusurlu olup olmadığının açık olarak belirlenmesi, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, bu yön göz ardı edilerek, eksik incelemeye dayanılarak, yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bu nedenle davacının bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmesi gerekir.
2-Bozma nedenine göre davalılardan ... ... Hizmetleri A.Ş.'nin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenle davacının İlk Derece Mahkemesi'nce verilen karara yönelik istinaf taleplerinin reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının davacı yararına BOZULMASINA, 2.bent gereğince davalılardan ... ... Hizmetleri A.Ş.'nin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan harcın davalıya iadesine, HMK'nın 373/1 maddesi gereğince dava dosyasının İlk Derece Mahkemesi'ne, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesi'ne GÖNDERİLMESİNE, 01/06/2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Yargıtay 
13. Hukuk Dairesi
2016/14935 E.
2019/5649 K.

Davacı:
Vekili:
Davalı:
Vekili:

"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki maddi ve manevi tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacılar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR

Davacılar vekili, davacıların evli olup ...'in 2010 yılında ikiz bebeklere hamile kaldığını, müvekkili ...'in sağlık kontrollerinin düzenli olarak yapıldığı hastanenin davalı şirkete ait ...Hastanesi olduğunu, davacının ikiz bebeklere hamile olup zor bir dönem geçirdiğini, Dr. ...'ın vajinal muayene sırasında keselerden birinin patlamasına sebep olduğunu, Dr. ...'ın bu işlem sırasında dikkatsiz ve özensiz davrandığını sonucunda her iki bebeğin alındığını, 20.01.2011 tarihinde tekrar hamile kaldığını, 03.05.2011 günü rutin kontroller sırasında vajinal muayenede açılma oldğunu ve acil serklaj yapılması gerektiğinin belirtildiğini, ameliyathaneye alındığını ve operasyonun tamamlandığını, ancak sabah 09:00 civarı müvekkili ...'in suyu gelmeye başladığını ve Doç. Dr. ...'ın yapacakları bir şey olmadığını bebeğin alınması gerektiğini söylediğini, müvekkillerinin hastaneye ve doktora güveni kalmayıp başka bir hastaneye gittiklerini, Esenler ... Hastanesinde davacıyı muayene eden doktorun bebeğin yaşama şansının olduğunu ve alamayacağını ifade ettiğini, daha sonra ... Tıp Fakültesi Hastanesinde doktorun yeterince su olduğunu tespit ettiğini, bebeği alamayacağını söylediğini nihayetinde de müvekkilinin 06.07.2011 günü sağlıklı bir bebek dünyaya getirdiğini, müvekkillerinin ilk gebeliğinde gebeliğin bebeklerin ölümüyle sonlanmasında Doç Dr. ...'ın kusur durumun tespitini, davacıların birinci ve ikinci gebelik bakımından doktor hatası nedeniyle uğradığı maddi ve manevi zararların ve zarar miktarının tespitiyle davalılardan talep edilebilecek alacağın tam miktarının belirlenmesini, müvekkillerinin uğramış olduğu maddi ve manevi zararların karşılığı olarak zararların değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda artırılmak üzere 2.000,00 TL manevi tazminat, 2.000,00 TL maddi olmak üzere şimdilik 4.000,00TL tazminatın davalılardan haksız fiil tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar ,davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davanın temeli vekillik sözleşmesi olup, özen borcuna aykırılığa dayandırılmıştır.(BK 386-390)(TBK 502.506)

Vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı iş ve işlemlerin, davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Mesleki iş gören vekil özenle davranma zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur (BK 321/1 md)(TBK 400). O nedenle doktor ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları hafifte olsa sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir.

Vekil, hastanın zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumunun gerektirdiği önlemleri eksiksiz bir şekilde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa bir tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmaları yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmak ve en emin yol seçilmek gerekir. Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat beklemek hakkına sahiptir. Gereken özen görevini göstermeyen vekil, BK 394/1(TBK 510) maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.

Yargılama sırasında Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulundan rapor alınmıştır. Raporda ilgili hekimler ile hastanenin herhangi bir kusuru olmadığı belirlenmiştir. Davacı tarafça rapora itiraz edilmiş ve Adli Tıp Genel Kurulundan rapor aldırılması talep edilmiştir. Mahkemece Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun raporuna itibar edilmek suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Mahkemece bilirkişi raporu esas alınarak hüküm verilmiş ise de; ikinci gebelikte serklaj işleminin yerindeliği, serklaj girişiminin gebelik kesesinin bozulmasına yol açıp açmadığını, sonrasında bilgilendirmenin doğru yapılıp yapılmadığına ilişkin cevaplar yoktur. Bu durumda tanının, ameliyat kararının doğruluğu ve yerindeliği tartışılmalı, hasta kayıtlarının düzenli tutulup tutulmadığına da yer verilerek tatmin edici cevaplar verilmelidir. Hükme esas alınan rapor yeterli açıklamayı içermediği anlaşılmaktadır. O halde mahkemece, kadın doğumu konusunda rapor düzenlemeye ehil ve donanımlı bir üniversiteden, akademik kariyere sahip üç (3) kişilik bilirkişi kurulundan, yukarıdaki saptamalar ışığında davalı hekim ve hastaneye atfı kabil bir kusur olup olmadığı hususlarında, nedenlerini açıklayıcı, davacı tarafın itirazlarını karşılayacak mahiyette mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak, davalıların kusurlu olup olmadığının belirlenmesi, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken; bu yön göz ardı edilerek, eksik incelemeye dayanılarak, yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 02/05/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Yargıtay
13. Hukuk Dairesi
2015/41778 E.
2018/7411 K.

Davacı:
Vekili:
Davalı
Vekili:

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı Asil ... ve vekili avukat ... geldiler. Karşı taraftan gelen olmadığından onun yokluğunda duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR

Davacı, 18.5.2007 tarihinde davalı muayenehanesine müracaat ederek dişlerine protez takılması ve tedavisi işlemlerini yaptırırken ağız içindeki sol taraftaki tükürük bezlerinin davalı dikkatsizliği ile kesilmesi ile kanama meydana geldiğini, davalının acil serviste KBB uzmanına götürdüğünü ancak müdahale edilmek istenmediğini, bunun üzerine kendi imkanları ile ... Üniversitesine müracaat ettiğini, çok zahmetli ve ağrılı süreçlerin halen devam ettiğini ileri sürerek, fazla hakları saklı kalarak 10.000 TL. maddi ve 90.000,00 TL. manevi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faiz ile ödetilmesine karar verilmesini istemişlerdir.

Davalı, yapılan tüm müdahalelerin tıp kurallarına uygun olduğunu savunarak, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacının, diş tedavisi sırasında oluşan kanama nedeni ile tükürük bezlerinin de işlevini yitirdiğini bu nedenle maddi ve manevi kayba uğradığı gerekçesi ile eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.
Bu noktada yukarıda açıklanan olgulara göre eldeki davada, davalı tarafça yapılan teşhis ve tedavinin tıbbın gereklerine uygun yapılıp yapılmadığı ile, olayda doktor hatası olup olmadığının tesbiti gerekmektedir. Eş deyişle davadaki iddia ve istek, davalı hastane ve onun personelinin, vekillik sözleşmesinden kaynaklanan özen borcuna aykırı davranışına dayandırılmıştır. (BK.Md.386, 390-TBK 502-506 md)
Vekil, vekalet görevine konu işi görürken, yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değilse de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Vekil, işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, hafif kusurundan bile sorumludur. (BK.Md.32l/l-TBK md 400 ) O nedenle, doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif de olsa, sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktor, hastasının zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip, uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddüdü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da, koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri gözönünde tutulmalı, onun risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınılmalı, en emin yol seçilmelidir. (Bkz.Tandoğan, Borçlar Hukuku Özel Borç ilişkileri cilt, Ank.l982 Sh.236 vd.)Gerçekte de, müvekkil, mesleki bir işgören; doktor olan vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, (B.K.nun 394/1.) TBK'nun 510. maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.

Uyuşmazlığa uygulanması gereken bu yasal kurallara göre, vekilin en hafif kusurundan dahi hukuken sorumluluk altında olduğu gözetildiğinde, alınacak bilirkişi raporu önem kazanmakta ve taraf, hakim ve Yargıtay denetimine elverişli bulunması gerekmektedir. Bilirkişi; doktorun seçilen tedavi yöntemi ve tedavi aşamalarında gerekli titizliği gösterip göstermediğini uygulanacak tedavi yöntemi ve aşamalarda gerekli titizliği gösterip göstermediğini, uygulanması gereken tedavinin ne olması gerektiğini, doktor tarafından uygulanan tedavinin ne olduğunu, ayrıntılı ve gerekçeli açıklamalı ve sonuca ulaşmalıdır. Bu bağlamda salt yapılan işlemin ne olduğunu açıklamak yeterli kabul edilemez. Kaldı ki, bilirkişinin tarafların itirazlarını da mutlaka karşılamalı ve aydınlatıcı olmalıdır. Hakim’in de bilirkişinin somut olayda görüşünün dosya kapsamına uygun olup olmadığını da denetlemesi gerekmektedir. (TMK.nun md. 4, HMK.nun md. 198) Dairemizin kararlılık kazanmış uygulamaları ve içtihatları da bu yöndedir.
Mahkemece hükme esas alınan 1.9.2014 tarihli Adli Tıp raporunda, diş tedavisi sırasında oluştuğu bildirilen tükrük bezi kesisinin komplikasyon olarak değerlendirildiği, davalının da komplikasyonu farkederek davacıya tedaviye yönlendirdiği bu nedenle davalıya kusur yüklenemeyeceği açıklanmıştır. Mahkemece Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulunun raporuna itibar edilmek suretiyle davanın reddine karar verilmiş olup davacı rapora itiraz etmiştir.

Anılan raporda, davacıya uygulanan işlem sırasında meydana gelen kesi ile tükürük bezinin işlevini yitirip yitirmediği açıklanmadığı gibi, tedavisinin mümkün olup olmadığı, bu sürecin hastayı olumsuz yönde ne şekilde etkilediği hususları üzerinde durulmamıştır. Hâl böyle olunca bu rapora itibar edilerek hüküm kurulamaz. Mahkemece; üniversiteden, itirazları karşılayan, aralarında konusunda uzmanların bulunduğu akademik kariyere sahip 3 kişilik bilirkişi kurulundan, tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda davalının sorumluluğunu gerektirecek ihmal ve hata bulunup bulunmadığını gösteren, nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmak suretiyle hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekmektedir. Mahkemece, değinilen bu yön gözardı edilerek eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenle davacı yararına BOZULMASINA, 1.630,00 TL duruşma avukatlık parasının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/I maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 28/06/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.

1