Silahlı Kuvvetlerden Ayırma Cezası Nedir | Mil Hukuk

Silahlı Kuvvetlerden Ayırma Cezası Nedir

  • Anasayfa
  • Silahlı Kuvvetlerden Ayırma Cezası Nedir

Silahlı Kuvvetlerden Ayırma Cezası Nedir

Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayırma cezası TSK Disiplin Kanununun 13. maddesinde düzenlenmiş olup 8 fıkradan oluşmaktadır. Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezası hakkında ayrıntılı bilgi makalede mevcuttur.

Silahlı Kuvvetlerden Ayırma Cezası Nedir

Silahlı Kuvvetlerden Ayırma Cezası Nedir?

Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezası 6413 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanununun 13. maddesinde yer almıştır. İlgili madde;

"Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezası, personelin tabi olduğu mevzuat hükümlerine göre Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiğinin kesilmesi veya durumuna göre sözleşmesinin feshedilmesi sonucunu doğurur. Bu cezayı alanlar, seferberlik ve savaş hâlleri haricinde Türk Silahlı Kuvvetlerinde herhangi bir şekilde görev alamazlar. Yükümlülük veya sözleşme süresi sona ermeden Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezası alan personel, kalan yükümlülük veya sözleşme süresince Milli Savunma Bakanlığı ve/veya Türk Silahlı Kuvvetleri nam ve hesabına verilen eğitimler, kurslar ve seminerler sonucunda elde ettikleri diploma, sertifika, uzmanlık belgesi, kurs bitirme belgesini kullanamazlar ve bunlara bağlı olarak herhangi bir meslek icra edemezler. 

SİLAHLI KUVVETLERDEN AYIRMA CEZASININ İPTALİ İÇİN KONUNUN UZMANI AVUKATLARIMIZDAN AYRINTILI BİLGİ ALABİLİRSİNİZ.

Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezası; Milli Savunma Bakanlığı ve kuvvet komutanlıklarında oluşturulacak yüksek disiplin kurulları tarafından verilir. Kararlar, ilgisine göre Milli Savunma Bakanı veya ilgili kuvvet komutanı onayı ile yerine getirilir. General ve amiraller hakkında ise Genelkurmay Başkanlığında teşkil edilecek yüksek disiplin kurulu tarafından verilir ve yerine getirilir. 

Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezası; disiplin amirlerinden en az ikisinin teklifi üzerine yüksek disiplin kurulları tarafından verilebileceği gibi, eldeki bilgi ve belgelere göre yüksek disiplin kurulları tarafından resen de verilebilir. Genelkurmay Başkanı veya Milli Savunma Bakanının eldeki bilgi ve belgelere ya da gerekli görmesi üzerine yaptırdığı disiplin soruşturması sonucuna göre hakkında bu cezanın verilmesine kanaat getirdiği personelin dosyaları bir karar verilmek üzere doğrudan yetkili yüksek disiplin kuruluna sevk edilir.

Kuvvet komutanlıklarında teşkil edilecek yüksek disiplin kurulları; kurmay başkanının başkanlığında personel, istihbarat, harekât, lojistik ve genel plan ve prensipler başkanları, tayin dairesi başkanı, hukuk hizmetleri başkanı veya hukuk müşaviri ile yüksek disiplin kurulu işlemlerinin yürütülmesinden sorumlu şube müdüründen oluşur. Genelkurmay Başkanlığı Yüksek Disiplin Kurulu; Genelkurmay Başkanının başkanlığında kuvvet komutanları ile Genelkurmay İkinci Başkanı, Genelkurmay Personel Başkanı ve Genelkurmay Hukuk Hizmetleri Başkanından oluşur. Milli Savunma Bakanlığı merkez ve taşra teşkilatında görevli personel hakkında karar vermek üzere teşkil edilecek Milli Savunma Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu; Milli Savunma Bakanlığı Müsteşarının başkanlığında personel ve hukuk hizmetlerinden sorumlu müsteşar yardımcıları ile Personel Genel Müdürü ve Hukuk Müşavirinden oluşur. Yüksek disiplin kurullarında kararlar oy çokluğu ile alınır. Oylar dağılırsa, hakkında tahkikat yapılanın en çok aleyhinde olan oy, çoğunluk elde edilinceye kadar kendisine daha yakın olan oya tabi olur.

Yüksek disiplin kurulları; gerekli gördükleri takdirde, ilgilinin özlük dosyasını ve her nevi evrakı incelemeye, ilgili birlik, kurum ve karargâhlardan bilgi almaya, hâkim veya savcı kararı gerektirmeyen durumlarda kriminal inceleme yaptırma da dâhil olmak üzere her türlü inceleme yaptırmaya, tanık ve bilirkişi dinlemeye, keşif yapmaya veya yaptırmaya yetkilidirler.

Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezasının verilmesine ilişkin sürecin; disiplin amirlerinin teklifi ile başlatılması hâlinde süreci başlatan disiplin amiri tarafından, diğer durumlarda ise yetkili komutanlıklar vasıtası ile yüksek disiplin kurulları tarafından hakkında karar verilecek personelin savunması alınır. Yazılı savunma haricinde, yüksek disiplin kurulu tarafından gerek görülmesi veya personelin talepte bulunması hâlinde personel sözlü olarak da ifade vermeye çağrılabilir. Firar ve izin tecavüzü gibi ilgilinin bulunamaması nedeniyle savunma almayı imkânsız hâle getiren zorunlu hâller gereğince verilecek Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezasında savunma alınmaz.

Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezası alan yedek subaylar ve yedek astsubaylar, ilgili kanunlara göre belirlenen kalan askerlik hizmetlerini er rütbesi ile tamamlarlar.

Türk Silahlı Kuvvetlerinde sözleşmeli statü ile görev yapan personelin sözleşmelerinin feshine ilişkin özel kanunlarındaki hükümler ile Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayırma ve çıkarmaya ilişkin diğer kanunlarda düzenlenmiş hükümler saklıdır."

şeklinde düzenlenmiştir.

Madde ile silahlı kuvvetlerden ayırma cezasına ilişkin usul ve esaslar belirlenmiştir. Nitelik ve sonuçları itibarıyla daha farklı bir disiplin cezası olması nedeniyle, Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezasına ilişkin esaslar ayrı bir madde ile düzenlenmiştir.

Maddenin birinci fıkrasında Silahlı kuvvetlerden ayırma kararının fiili sonuçları düzenlenmiştir. Buna göre bu cezayı alan personelin Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilecektir. Statüden çıkarma işlemine ilişkin izlenecek usul personelin tabi olduğu mevzuata uygun olarak yapılacaktır. Örneğin sözleşmeli statüde çalışan personel açısından sözleşmenin feshi söz konusu olacaktır. 

Silahlı Kuvvetlerden Ayırma Cezasını Kim Verir?

Maddenin ikinci fıkrasında Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezasını veryame yetkili makamlar belirlenmiştir. Buna göre bu ceza general ve amiraller haricindeki subaylar, astsubaylar, uzman erbaşlar ile sözleşmeli erbaş ve erlerin mensubu oldukları Milli Savunma Bakanlığı ve Kuvvet Komutanlıklarında oluşturulacak yüksek disiplin kurulları tarafından verilir. Yüksek disiplin kurulu tarafından verilen bu cezanın yürürlüğe girmesi için Milli Savunma Bakanı veya Kuvvet Komutanının onayı gerekir. General ve Amiraller hakkında ise Genelkurmay Başkanlığında teşkil edilecek yüksek disiplin kurulu tarafından karar verilecek ve başkaca makamın onayına gerek kalmayacaktır.

Silahlı Kuvvetlerden Ayırma Cezası Nasıl Verilir?

Maddenin üçüncü fıkrasında Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezasının verilmesine yönelik usul belirlenmiştir. Bu fıkrada cezanın verilmesi ile ilgili sürecin üç farklı şekilde başlatılabilmesi öngörülmüştür. Buna göre;

Birinci yöntem; ayırma cezası verilecek personelin disiplin amirlerinden en az ikisinin teklifi üzerine ayırma dosyasının yüksek disiplin kuruluna gönderilmesidir. Disiplin Amiri; TSK Disiplin Kanununa göre disiplin cezası vermeye yetkili kılınmış ilk amiri ifade eder. Disiplin amiri olabilmek için amir konumunda olmak, disiplin cezası verilebilecek personelden rütbe veya kıdemce büyük olmak, ilgili mevzuata göre disiplin cezası verilecek personele sicil vermeye de yetkili bulunmak şarttır. Silahlı Kuvvetlerden ayırma kararı verilmesi gereken bir personel hakkındaki işlem, ilk disiplin amiri tarafından başlatılabilir ve silsileler yolu ile işlem devam eder. Ancak ilk disiplin amiri veya üst disiplin amirlerinin işlem yapmaması üzerine gerek görülmesi halinde herhangi bir üst disiplin amiri tarafından da ayırma sürecine ilişkin işlem başlatılabilecektir. 

İkinci yöntem; Eldeki bilgi ve belgelere dayalı olarak yüksek disiplin kurulu tarafından dosyanın re'sen gündeme alınması olarak kabul edilmiştir. Yani personel hakkında yüksek disiplin kurulunun teşkil edildiği komutanlık karargahında Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezası gerektirebilecek bilgi ve belgeler bulunması halinde ayırma süresicinin başlatılabilmesi için disiplin amirlerinin işlem yapması beklenmeyerek yüksek disiplin kurulu tarafından ayırma süreci başlatılabilecektir.

Üçüncü yöntem; Türk Silahlı Kuvvetlerindeki en üst disiplin amiri konumunda bulunan Genelkurymay Başkanı tarafından veya Milli Savunma Bakanı tarafından sürecin başlatılmasıdır. Buna Milli Savunma Bakanı veya Genelkurmay Başkanı kendisine ulaşan bilgi ve belgelere dayanarak veya yaptırdığı bir disiplin soruşturması sonucuna göre hakkında bu tür bir ceza verilmesine kanaat getirdiği personeli doğrudan yetkili yüksek disiplin kuruluna sevk edebilecektir. 

Maddenin dördüncü fıkrasında yüksek disiplin kurullarının kimlerden oluşacağı ve karar alma usulü belirlenmiştir. 

Silahlı Kuvvetlerden Ayırma Cezasına Karşı Savunma Hakkı

Maddenin altıncı fıkrasında  hakkında ayırma dosyası düzenlenecek personelin savunma hakkını nasıl kullanacağı düzenlenmiştir. Buna göre hakkında disiplin amirleri tarafından işlem başlatılan personelin savunmasının işlemi başlatan disiplin amiri tarafından alınması öngörülmüştür. Diğer durumlarda yüksek disiplin kurulunca ayırma dosyası görüşülecek personelin bağlı olduğu komutanlıklar vasıtasıyla savunmasının alınması öngörülmüştür. Bu şekilde yazılı savunmanın alınmasının yanında kararın doğru ve hakkaniyetli verilmesi için gerekli görülmesi durumunda ayırma dosyası görüşülecek personel sözlü ifade vermek üzere kurul toplantısına çağrılabilecektir.

Maddenin yedinci fıkrasında oluşabilecek tereddütlerin engellenmesi amacıyla bu cezayı alan yedek subaylar ve yedek astsubaylar açısından meydana gelecek sonuçlar düzenlenmiştir. Buna göre askerlik hizmeti esnasında Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezası alan yedek subaylar ile yedek astsubaylar ilgili kanun hükümlerine göre tespit edilecek askerlik hizmeti süresinin kalanını er rütbesi ile tamamlayacaklardır. 

Maddenin sekizinci fıkrasında diğer mevzuatta Türk Silahlı Kuvvetleri personeli için düzenlenmiş olan ayırma çıkarma veya sözleşme feshine ilişkin hükümlerin mevcudiyetinin korunması amaçlanmıştır. Bu kapsamda oluşabilecek tereddütlerin engellenmesi amacıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinde sözleşmeli statüde görev yapan personelin tabi oldukları özel kanunlardaki sözleşme feshine ilişkin hükümlerin muhafaza edildiği açıkça ifade edilmiştir.

Disiplin Soruşturmasında Avukatla Savunma Verilir mi?

Disiplin soruşturmasında avukat ile savunma verilebilri. Disiplin soruşturmasında avukat ile savunma yapmak zorunlu olmasa da idare hukuku avukatı, idare avukatı, askeri avukat ile savunma yapılması tavsiye edilir. Nitekim Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezası verilmesinden önce Türk Silahlı Kuvvetleri Yüksek Disiplin Kurulu tarafından kişinin huzurda savunması alınmakta ve kişi disiplin kurulu üyeleri önünde savunmasını yapmaktadır. Kararın doğru ve hakkaniyetli verilmesi için gerekli görülmesi durumunda ayırma dosyası görüşülecek kişi sözlü ifade vermek üzere kurul toplantısına çağrılabilecek ve bu kurul toplantısında heyetin önünde sözlü savunma yapılacak, yapılacak sözlü savunmada kişi kurul üyeleri önünde kendisini ifade edecektir. Kurul üyeleri karşısında kendisini ifade etme durumunda kişi bu savunmaya avukatı ile katılması durumunda avukat da müvekkilini sözlü olarak savunacak ve sonrasında bir karar verilecektir. Askeri kişilerin bu disiplin soruşturmalarında alanında uzman askeri ceza avukatı, askeri disiplin avukatı ile kurulda temsil edilmeleri ve haklarının savunulması tavsiye olunur.

TSK Yüksek Disiplin Kurulu Karar Örnekleri

TSK yüksek disiplin kurulu karar örnekleri içerisinde Aşırı borçlanma ve borçlarını ödeyememek, Ahlaki zayıflık, Hizmete engel davranışlarda bulunmak, Gizli bilgileri açıklamak, İdeolojik veya siyasi amaçlı faaliyetlere karışmak, Uzun süreli firar etmek, Disiplinsizliği alışkanlık haline getirmek, İffetsiz bir kimse ile evlenmek veya böyle bir kimse ile yaşamak, Gayri tabii mukarenette bulunmak disiplinsizlikleridir. İşte kişi bir suç işlemiş ve bu suç hizmete engel davranışlarda bulunmak fiilini oluşturmakta ise bu durumda kişiye TSK yüksek disiplin kurulu kararı ile silahlı kuvvetlerden ayırma cezası verilecektir. 

Silahlı Kuvvetlerden Ayırma Cezası İptal Davası Ne Zaman Açılır

Silahlı kuvvetlerden ayırma cezası iptal davası silahlı kuvvetlerden ayırma cezasının kesinleşme kararının ilgiliye tebliğinden itibaren 60 gün içerisinde kişinin en son görev yaptığı yer idare mahkemesinde açılmalıdır. Örneğin silahlı kuvvetlerden ayırma cezası ile tecziye edilen ve son görev yeri Ankara olan askeri personel bu kararın kendisine tebliğ edilmesinden itibaren 60 gün içinde Ankara nöbetçi idare mahkemesinde silahlı kuvvetlerden ayırma cezası iptal davası açmalıdır. 

Silahlı Kuvvetlerden Ayırma Emsal Mahkeme Kararı

T.C.
DİYARBAKIR
1. İDARE MAHKEMESİ

ESAS NO                                      : 2020/...

Yürütmenin Durdurulmasını
İsteyen (Davacı)                            :
 ...

Vekili                                               : Av. Bilgehan UTKU / Av. Emre ASAN                         

Karşı Taraf (Davalı)                      : Milli Savunma Bakanlığı                      

Vekili                                             : Av. ...

İstemin Özeti             : Davacı tarafından, Diyarbakır ili ... Komutanlığı emrinde astsubay başçavuş olarak görev yapmaktayken, ahlaki zayıflık disiplinsizliğini işlediğinden bahisle 6413 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu'nun 13. maddesi ile 20. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi ve TSK Yüksek Disiplin Kurulları Yönetmeliği'nin 9. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca silahlı kuvvetlerinden ayırma cezası ile cezalandırılmasına ilişkin ... Olur tarihli Kara Kuvvetleri Komutanlığı Yüksek Disiplin Kurulu'nun ... tarih ve 2020/.. sayılı kararı ile ... tarihli Bakan onayının; hukuka ve mevzuata aykırı olduğu, disiplin cezası ile ulaşılmak istenen amacın dışına çıkıldığı gibi hakkaniyet kurallarının hiçe sayıldığı, ölçülülük ve orantılılık ilkelerinin görmezden gelindiği, kamu yararı ve kişi yararı dengesi sağlanamadığı gibi disiplin cezasının ıslah etme amacıyla da bağdaşmayan, disiplin cezasının amacına aykırı bir işlem tesis edildiği, hiçbir amirine saygısızlığının bulunmadığı, daha önce disiplin cezası almadığı, vazifeleri hakkıyla yerine getirdiği, yüksek ahlak sahibi olduğu, söz konusu kişinin kendisinden yardım istediği, zor durumda olduğundan yardım amacıyla hareket ettiği, Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarını sarsacak şekilde yüz kızartıcı, utanç verici veya toplumun genel ahlak yapısına aykırı hareket etmediği, özel hayatın gizliliğine müdahale yapıldığı, söz konusu fiilin görev dışında gerçekleştiği, sadece şikayetçinin ifadelerinin dikkate alındığı, kabul etmemekle birlikte isnat edilen disiplinsizliği gerçekleştirdiği bir an düşünülse bile zinanın Türk Ceza Kanunu kapsamında suç olmadığı, ölçülü ve orantılı ceza verilmediği, kamu yararı ile kişi yararı arasındaki dengenin sağlanmadığı, bu yönde verilmiş mahkeme kararları olduğu iddialarıyla iptali ile yürütmesinin durdurulması ve mahrum kaldığı özlük haklarının (maaş, tazminat vs.) işlem tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ödenmesi istenilmektedir. 

Savunmanın Özeti    : 6413 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu'nun 20/b maddesi ve Türk Silahlı Kuvvetleri Yüksek Disiplin Kurulları Yönetmeliği'nin 9/b maddesine uygun olarak işlem tesis edildiği, dava konusu işlemin hukuka uygun olduğu belirtilerek yürütmeyi durdurma isteminin ve davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.

TÜRK  MİLLETİ  ADINA

Karar veren Diyarbakır 1. İdare Mahkemesi'nce gereği görüşüldü:
Dava; astsubay başçavuş olarak görev yapan davacının, ahlaki zayıflık disiplinsizliğini işlediğinden bahisle silahlı kuvvetlerinden ayırma cezası ile cezalandırılmasına ilişkin işlem ile Bakan onayının iptali ve yürütmesinin durdurulması ile bu işlem nedeniyle mahrum kaldığı özlük haklarının (maaş, tazminat vs.) işlem tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle açılmıştır.

Anayasanın ''Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma'' başlıklı 90. maddesinde; ''Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.'' hükmüne yer verilmiştir.

Anayasa'nın ''Özel hayatın gizliliği'' kenar başlıklı 20. maddesinde, ''Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar. Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir." hükmü yer almıştır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ''Özel ve aile hayatına saygı hakkı'' kenar başlıklı 8. maddesinde, ''(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir. (2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.'' düzenlemesi mevcuttur.

6413 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu'nun "Disiplin cezaları" başlıklı 11. maddesinde,  "(1) Subay, astsubay … (1) ve uzman erbaşlar ile sözleşmeli erbaş ve erler hakkında verilebilecek disiplin cezaları ağırlık derecesine göre aşağıda belirtilmiştir: a) Uyarma, b) Kınama, c) Hizmete kısmi süreli devam, ç) Aylıktan kesme, d) Hizmet yerini terk etmeme, e) Oda hapsi, f) Silahlı Kuvvetlerden ayırma,

(2) Uyarma, kınama, hizmete kısmi süreli devam ve aylıktan kesme cezaları disiplin amirleri tarafından; hizmet yerini terk etmeme ve oda hapsi cezaları disiplin kurulları ve disiplin amirleri tarafından; Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezası yüksek disiplin kurulları tarafından verilir."; "Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezası" başlıklı 13. maddesinde, "(1) Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezası, personelin tabi olduğu mevzuat hükümlerine göre Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiğinin kesilmesi veya durumuna göre sözleşmesinin feshedilmesi sonucunu doğurur. Bu cezayı alanlar, seferberlik ve savaş hâlleri haricinde Türk Silahlı Kuvvetlerinde herhangi bir şekilde görev alamazlar. Yükümlülük veya sözleşme süresi sona ermeden Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezası alan personel, kalan yükümlülük veya sözleşme süresince Milli Savunma Bakanlığı ve/veya Türk Silahlı Kuvvetleri nam ve hesabına verilen eğitimler, kurslar ve seminerler sonucunda elde ettikleri diploma, sertifika, uzmanlık belgesi, kurs bitirme belgesini kullanamazlar ve bunlara bağlı olarak herhangi bir meslek icra edemezler.

(2) Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezası; Milli Savunma Bakanlığı ve kuvvet komutanlıklarında oluşturulacak yüksek disiplin kurulları tarafından verilir. Kararlar, ilgisine göre Milli Savunma Bakanı veya ilgili kuvvet komutanı onayı ile yerine getirilir. General ve amiraller hakkında ise Genelkurmay Başkanlığında teşkil edilecek yüksek disiplin kurulu tarafından verilir ve yerine getirilir..."; "Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezasını gerektiren disiplinsizlikler" başlıklı 20. maddesinde, "(1) Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezasını gerektiren disiplinsizlikler şunlardır: ...

b) Ahlaki Zayıflık Nedeniyle Silahlı Kuvvetlerden Ayırma : Görevine, sosyal ve aile yaşantısına zarar verecek derecede menfaatine, içkiye, kumara düşkün olmak veya Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarını sarsacak şekilde yüz kızartıcı, utanç verici veya toplumun genel ahlak yapısına aykırı fiillerde bulunmaktır.

c) Hizmete engel davranışlarda bulunmak: Devletin ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarına zarar verecek nitelikte tutum ve davranışlarda veya ağır suç veya disiplinsizlik teşkil eden fiillerde bulunmaktır..." hükümleri yer almıştır.
211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'nun 39. maddesinde, "Silahlı Kuvvetlerde askeri eğitim ile beraber ahlak ve maneviyatın yükseltilmesine ve milli duyguların kuvvetlendirilmesine bilhassa itina olunur.    Cumhuriyete sadakat, vatanını sevmek, iyi ahlaklı olmak, üste itaat, hizmetin yapılmasında sebat ve gayret, cesaret ve atılganlık, icabında hayatını hiçe saymak, bütün silah arkadadaşları ile iyi geçinmek, birbirlerine yardım, intizam severlik, yapılması men edilen şeylerden kaçınmak, sıhhatini korumak, sır saklamak her askerin esas vazifesidir." hükmü yer almıştır.

Türk Silahlı Kuvvetleri Yüksek Disiplin Kurulları Yönetmeliği'nin "Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezasını gerektiren disiplinsizlikler" başlılık 9. maddesinde,  (1) Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezasını gerektiren disiplinsizlikler şunlardır: ... b) Ahlaki zayıflık: Görevine, sosyal ve aile yaşantısına zarar verecek derecede menfaatine, içkiye, kumara düşkün olmak veya Türk Silâhlı Kuvvetlerinin itibarını sarsacak şekilde yüz kızartıcı, utanç verici veya toplumun genel ahlak yapısına aykırı fiillerde bulunmaktır. c) Hizmete engel davranışlarda bulunmak: Devletin ve Türk Silahlı kuvvetlerinin itibarına zarar verecek nitelikte tutum ve davranışlarda veya ağır suç veya disiplinsizlik teşkil eden fiillerde bulunmaktır." kuralına yer verilmiştir.
Disiplin cezaları, kamu hizmetinin gereği gibi yürütülebilmesi bakımından kamu görevlilerinin mevzuat uyarınca yerine getirmek zorunda oldukları ödev ve sorumlulukları ifa etmemeleri veya mevzuatta yasaklanan fiillerde bulunmaları durumunda uygulanan yaptırımlar olup, memurların özlük hakları üzerinde doğrudan ve önemli sonuçlar doğurmaları sebebiyle subjektif ve bireysel etkileri bulunduğu gibi kamu görevinin gereği gibi sürdürülmesi ve kamu düzeninin sağlanması bakımından objektif ve kamusal öneme sahiptirler ve  ağırlıkları ve önemleri sebebiyle Anayasanın 38. maddesindeki suç ve cezalara ilişkin kurallara tabi tutulmuşlardır.
"Kanunsuz  suç  ve  ceza  olmaz" ilkesi uyarınca, ceza yaptırımına bağlanan her bir fiilin tanımının yapılması ve kanunun ne tür fiilleri suç sayarak yasakladığının hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirtilmesi gerektiği, sözü edilen suç tanımlaması yapıldıktan sonra, suçun karşılığı olan cezanın ve suç sayılan fiili gerçekleştiren kamu görevlisinin hangi disiplin kuralını ihlal ettiğinin açık bir şekilde ortaya konulması da zorunlu olduğu, söz konusu fiil, mevzuatta öngörülen tanıma uymuyorsa verilen disiplin cezasının hukuka aykırı olacağı açıktır.

Ayrıca; disiplin cezası verilirken olayın oluş biçimi, suçun işleniş koşulları, ilgilinin suç kastının olup olmadığı, irade dışı etkenlerin eylemin meydana gelmesine etkisi gibi hususların göz önünde bulundurulması, disiplin cezalarının tamamen tarafsız ve objektif esaslara göre verilmesi gerektiği kuşkusuzdur.

 Özel hayat kavramı eksiksiz bir tanımı bulunmayan geniş bir kavram olduğu, bu kapsamda korunan hukuki değer esasen kişisel bağımsızlık olup, bu koruma bir taraftan herkesin istenmeyen bütün müdahalelerden uzak kendine özel bir ortamda yaşama hakkına sahip olduğuna işaret etse de, diğer taraftan özel hayat kavramının herkesin kişisel yaşamını istediği şekilde sürdürme ve dış dünyayı bu çemberden ayrı tutma kavramına indirgenemeyeceği, bu açıdan Anayasa’nın 20. maddesi özel bir sosyal hayat sürdürmeyi güvence altına almaktadır.

Bu yönüyle özel hayat, öncelikle bireylerin kendi bireyselliklerini geliştirebilecekleri ve diğer kişilerle en mahrem ilişkilere girebilecekleri kavramsal ve fiziksel bir alana işaret ettiği, bu mahremiyet alanı, Devletin müdahale edemeyeceği veya meşru amaçlarla asgari düzeyde müdahale edebileceği özel bir alanı kapsadığı, bireyin mahremiyet hakkının mekânı, kural olarak özel alan olduğu, ancak özel yaşamın korunması hakkı bazı durumlarda kamusal alana da genişleyebildiği, zira meşru beklenti kavramı, bireylerin mahremiyetlerinin kamusal alanda da bazı koşullar altında korunmasını mümkün kılmaktadır 

Özel yaşama saygı hakkı alt kategorisinde geçen ''özel yaşam'' kavramı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından da oldukça geniş yorumlanmakta ve bu kavrama ilişkin tüketici bir tanım yapmaktan özellikle kaçınılmaktadır (Koch/Almanya, B. No.497/09, 19/7/2012, § 51).

Bununla birlikte, Sözleşme’nin denetim organlarının içtihatlarında, ''bireyin kişiliğini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi'' kavramının, özel yaşama saygı hakkının kapsamının belirlenmesinde temel alındığı, özel yaşamın korunması hakkının sadece mahremiyet hakkına indirgenemeyeceği gerçeği karşısında, kişiliğin serbestçe geliştirilmesiyle uyumlu birçok hukuksal çıkar bu hakkın kapsamına dahil edildiği, ancak özellikle mahremiyet alanında cereyan eden cinsel içerikli eylem ve davranışların bu alana dahil olduğunda kuşku yoktur.

Anayasa’nın 20. maddesinde, herkesin özel hayatına saygı gösterilmesi hakkına sahip olduğu ve özel hayatın gizliliğine dokunulamayacağı belirtilmekte olup, bu düzenlemede yer verilen özel hayatın gizliliği hakkı, Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde özel yaşama saygı hakkı kapsamında güvence altına alınan hakka karşılık geldiği, bireyin mahremiyet alanının ve bu alanda cereyan eden eylem ve davranışlarının da kişinin özel yaşamı kapsamında olduğu, mahremiyet hakkı ve bu alana ilişkin bilgilerin gizliliğinin korunması Anayasa Mahkemesi tarafından da, Anayasa’nın 20. maddesi kapsamında değerlendirilmektedir (AYM, E. 2009/1, K. 2011/82, K.T. 18/5/2011; E. 1986/24, K. 1987/7, K.T. 31/3/1987).

Anayasa’nın 13. maddesinde, ''Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.'' düzenlenmiş; 20. maddesinde, özel hayatın gizliliği hakkı açısından, bu hakkın tüm boyutlarına ilişkin olmadığı anlaşılan birtakım sınırlama sebeplerine yer verilmiş olmakla beraber, özel sınırlama nedeni öngörülmemiş olan hakların dahi hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunmakta, ayrıca Anayasa’nın diğer maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak da bu hakların sınırlanması mümkün olabildiği, bu noktada Anayasanın 13. maddesinde yer alan güvence ölçütleri işlevsel niteliği haizdir.

Belirtilen Anayasa hükmü, hak ve özgürlükleri sınırlama ve güvence rejimi bakımından temel öneme sahip olup, Anayasada yer alan bütün hak ve özgürlüklerin yasa koyucu tarafından hangi ölçütler göz önünde bulundurularak sınırlandırılabileceğini ortaya koyduğu, anayasanın bütünselliği ilkesi çerçevesinde, Anayasa kurallarının bir arada ve hukukun genel kuralları göz önünde tutularak uygulanması zorunlu olduğundan, belirtilen düzenlemede yer alan başta yasa ile sınırlama kaydı olmak üzere tüm güvence ölçütlerinin, Anayasa’nın 20. maddesinde yer verilen hakkın kapsamının belirlenmesinde de gözetilmesi gerektiği açıktır.

Disiplin yaptırımlarının, bir kamu veya özel teşkilat düzenini devam ettirmek, onun verimli, süratli ve yararlı bir biçimde çalışmasını sağlamak, onur ve saygınlığını korumak amacıyla tesis edildikleri, özellikle kamu görevi yürüten bireyler açısından disiplin cezalarının amacı, kamu görevlisini görevine bağlamak, kamu hizmetinin gereği gibi yürütülmesini ve bu suretle kurumların huzurunu temin etmek olduğu, disiplin cezaları kamu hizmetlerinin gereği gibi yapılması ve memurların hiyerarşik düzen içerisinde uyumlu hareket etmeleri amacıyla uygulandığı, 657 sayılı Kanun'un 124. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Kamu hizmetlerinin gereği gibi yürütülmesini sağlamak amacı ile ...” ifadesi de, disiplin cezalarının belirtilen amacını ortaya koyduğu, bu bağlamda, disiplin hukukuna ilişkin uygulamalar neticesinde, özellikle kamu görevlilerinin işlem ve eylem tarzlarıyla ilgili bazı sınırlamalar getirilmesi belirtilen meşru temellere dayanmaktadır.

Ancak belirtilen meşru temellere rağmen, bireyin temel haklarına yapılan müdahale ile bu müdahaleyle güdülen meşru amaç arasında bir orantı bulunmasının zorunlu olduğu, Anayasa’nın 13. maddesinde, bu orantının değerlendirilmesi noktasında nazara alınmak üzere, demokratik toplumda gereklilik, hakkın özü ve ölçülülük unsurlarına riayet edilmesi şeklinde üç ayrı güvence ölçütüne daha yer verilmiştir.

Çağdaş demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimler olduğu, temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup onları büyük ölçüde kısıtlayan veya tümüyle kullanılamaz hale getiren sınırlamaların demokratik toplum düzeninin gerekleriyle de bağdaştığı kabul edilemeyeceği, demokratik hukuk devletinin amacı kişilerin hak ve özgürlüklerden en geniş biçimde yararlanmalarını sağlamak olduğundan yasal düzenlemelerde insanı öne çıkaran bir yaklaşımın esas alınması gerektiği, bu nedenle getirilen sınırlamaların yalnız ölçüsü değil, koşulları, nedeni, yöntemi ve kısıtlamaya karşı öngörülen kanun yolları gibi unsurların tamamı demokratik toplum düzeni kavramı içinde değerlendirilmelidir.

Hakkın özü, dokunulduğunda söz konusu temel hak ve özgürlüğü anlamsız kılan asli çekirdeği ifade etmekte olup, bu yönüyle her temel hak açısından kişiye dokunulmaz asgari bir alan güvencesi sağlamak olduğu, bu çerçevede, hakkın kullanılmasını önemli ölçüde güçleştiren, hakkı kullanılamaz hale getiren veya ortadan kaldıran sınırlamaların, hakkın özüne dokunduğu, özel hayatın gizliliği hakkı bağlamında da, bu hakkın ortadan kaldırılması, kullanılamaz hale getirilmesi veya kullanılmasının aşırı derecede güçleştirilmesi sonucunu doğuran müdahalelerin, bu hakkın özünü zedeleyeceği, ölçülülük ilkesinin amacı da, temel hak ve özgürlüklerin gereğinden fazla sınırlandırılmasının önlenmesi olduğu, Anayasa Mahkemesi kararları uyarınca ölçülülük ilkesi, sınırlama için kullanılan aracın sınırlama amacını gerçekleştirmeye uygun olmasını ifade eden elverişlilik, sınırlayıcı önlemin sınırlama amacına ulaşmak bakımından zorunlu olmasına işaret eden zorunluluk ve araçla amacın orantısız bir ölçü içinde bulunmaması ile sınırlamanın ölçüsüz bir yükümlülük getirmemesini deyimleyen oranlılık unsurlarını içermektedir (AYM, E.2012/100, K.2013/84, K.T. 4/7/2013).

Bu noktada, belirtilen ölçütlere riayetle bir sınırlandırma yapılıp yapılmadığının tespiti için, müdahale teşkil ettiği ve özel hayatın gizliliği hakkını ihlal ettiği iddia edilen önlemin temelini oluşturan meşru amaç karşısında, bireye düşen fedakârlığın ağırlığının göz önünde bulundurulması ve gözetilen genel yararın gerekleri ile bireyin temel hakkının korunması arasında adil bir dengenin kurulup kurulmadığının belirlenmesinin zorunlu olduğu, Anayasa’nın 13. maddesi vasıtasıyla Anayasa’da yer alan tüm temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması hususunda geçerli olan bu denge, özel hayatın gizliliği hakkının sınırlandırılmasında da göz önünde bulundurulması gerektiği, özel hayatın gizliliği hakkının sınırlanması mümkün olmakla beraber, sınırlamada öngörülen meşru amaç ile, sınırlandırma aracı arasında orantısızlık bulunmamalı, sınırlandırma ile ulaşılabilecek genel yarar ile temel hak ve özgürlüğü sınırlandırılan bireyin kaybı arasında adil bir denge kurulmasına özen gösterilmelidir.

Kamusal makamların bir hakkın sınırlandırılması sürecinde iki ayrı aşamada takdir yetkisi bulunduğu, bunlardan ilki, sınırlama ölçütünün seçimi; ikincisi ise, ilgili sınırlama ölçütü çerçevesinde izlenen meşru amacı gerçekleştirmek üzere yapılan sınırlamanın gerekliliği olduğu, ancak kamusal makamlara tanınan bu takdir yetkisi sınırsız olmayıp, ihlal iddiasına konu önlemin anayasal temel hak ve özgürlüklerle bağdaşır olması, yani müdahaleyi meşrulaştırmak üzere kullanılan argümanların elverişli, zorunlu ve orantılı olması gerekir.

Belirtilen takdir yetkisi, her bir vakıa özelinde ayrı bir kapsama sahip olduğu, güvence altına alınan hakkın veya hukuksal yararın niteliği ve bunun birey bakımından önemi gibi unsurlara bağlı olarak, bu yetkinin kapsamı daralmakta veya genişlemektedir.
Mahremiyet alanına ait ya da bireyin varlığına veyahut kimliğine ilişkin önemli haklar veya hukuksal çıkarlar söz konusu olduğunda, takdir yetkisinin daha dar olduğu, bu bağlamda, özel yaşamın gizliliği hakkının cinsellik ve mahremiyet hakkı gibi yönleri söz konusu olduğunda, takdir yetkisinin daha dar tutulması gerekmekte olup, bu alanlara yönelik müdahaleler için özellikle ciddi nedenlerin varlığı şarttır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Dudgeon/Birleşik Krallık, B. No. 7525/76, 22/10/1981, § 52). Zira kişinin mahremiyet alanının gizliliği ve bu alana saygı gösterilmesi hakkının, bireyin kişisel güvenliği, varlığı ve kimliği için gerekli ve en temel haklardan biri olduğu açıktır.

Öte yandan personel rejimi gibi sıkı kural ve şartlara tabi bir alanda, kamu makamlarının faaliyetin niteliği ve sınırlamanın amacına göre değişen geniş bir takdir yetkisinin bulunmasının doğal olduğu, bu kapsamda, özel hayat kavramının salt mahremiyet alanına işaret etmeyip, bireylerin özel bir sosyal hayat sürdürmelerini güvence altına almakta olduğu gerçeği karşısında, özellikle kamu görevlilerinin meslekî yaşamlarıyla da bütünleşen bazı özel hayat unsurları açısından sınırlamalara tabi tutulabilecekleri, bununla birlikte bu kişilerin de, diğer bireyler için öngörülen sınırlamalarda olduğu gibi, asgari güvence ölçütlerinden istifade etmeleri gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Özpınar/Türkiye, B. No. 20999/04, 19/10/2010). Özellikle bireyin temel haklarından biri olan özel yaşamın gizliliği hakkı ile kamu hizmetinin yukarıda belirtilen temellere uygun yürütülmesini gözetmek konusundaki meşru menfaat arasında adil bir dengenin kurulup kurulmadığının göz önünde bulundurulması zorunludur.

Davaya konu disiplin işleminin yukarıda belirtilen meşru temellere dayandığı açık olmakla birlikte, davacının özel hayatına bir müdahale teşkil ettiği anlaşılan sınırlamanın, belirtilen hakkın özüne dokunarak, onu anlamsız kılacak ölçüde olmaması gerektiği, bu noktada, davacının Anayasa’nın 20. maddesi çerçevesindeki bireysel yararı ile kamunun yararı ya da yine bir başka bireyin yararı arasında adil bir dengenin kurulup kurulmadığı incelenmelidir.

Mahremiyet hakkı öncelikle mekânsal bir alana tekabül etmekte olup, bu alan da bireyin konutu ve müştemilatı olduğu, bu mekân dışında bireyi etkileyen önlemlerin, özel hayatın gizliliği hakkı kapsamında ele alınıp alınmayacağının, birtakım ölçütler ışığında değerlendirilmesi gerektiği, bu açıdan, Anayasa’nın 20. maddesinin güvence kapsamında bulunan mahremiyet hakkı kural olarak kamusal alana kadar uzanmadığı, birey bir kez kamusal alana çıkınca yani görünür olunca özel yaşamın gizliliği hakkı alt kategorisinde korunan mahremiyet hakkı kural olarak ileri sürülemeyeceği, bu bağlamda, özel yaşamın gizliliği hakkı kapsamındaki mahremiyet hakkının uygulanabilirlik alanı kural olarak özel yaşam alanı olmakla birlikte, bireylerin diğer insanlarla etkileşim içinde oldukları bazı kamusal alanlar ya da bağlamlar da özel yaşamın korunması hakkının kapsamında yer alabileceği, bunun yanı sıra, özel yaşamın gizliliği hakkı bireye, içinde özgürce hareket edebileceği ve kişiliğini geliştirip gerçekleştirebileceği bir kişisel alan sağladığı, dolayısıyla, bireyin özel yaşamını kendi eliyle kamuya açması, özel yaşama saygı hakkı talebini otomatik olarak belli ölçüde azaltmaktadır.

Dava dosyasının incelenmesinden; davacının Diyarbakır İli, ... Komutanlığı emrinde Kıdemli Başçavuş olarak görev yapmaktayken, ... tarihinde hakkında ''General ...'nda bulunan İç Güvenlik Misafirhanesi'ne R. K. isimli kadını izinsiz olarak aldığı, para karşılığı cinsel birliktelik yaşadığı, tehdit ve darp ettiği" iddiasıyla disiplin soruşturması başlatıldığı, ... tarihli soruşturma raporuyla ''ahlaki zayıflık'' disiplinsizliğini işlediği iddiasıyla yüksek disiplin kuruluna sevkine karar verildiği, Milli Savunma Bakanlığı Kara Kuvvetleri Komutanlığı Yüksek Disiplin Kurulu'nun 0.. tarih ve 2020/.. sayılı kararı ve ... tarihli Kara Kuvvetleri Komutanı onayıyla 6413 sayılı Kanun'un 11/f, 13, 20/1-(b)  maddeleri uyarınca ''silahlı kuvvetlerden ayırma'' disiplin cezası verilmesine karar verilmesi üzerine bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlıkta, ... tarihli soruşturma raporunun incelenmesinden; davacının ifadesinde, R. K.'yı maddi yardımda bulunmak için misafirhaneye getirdiği, 50,00-TL para verdiği, parayı az bulması üzerine gitmesini istediği, çıkarken kendisine sen görürsün diyerek tehditte bulunduğu, şahsa yönelik darp veya tehditte bulunmadığı şeklinde beyanda bulunduğu,

-R. K.'nın Yenişehir Polis Merkezi'nde adli soruşturma aşamasında alınan ifadesinde; eskort olarak fuhuş yapmakta olduğu, 17.04.2020 tarihinde 300,00-TL karşılığında davacı ile fuhuş yapmak amacıyla anlaşarak askeri lojmanlara geldikleri, burada ilişkiye girdikleri sırada davacının kendisinden oral sex yapmasını istemesi üzerine kabul etmediği için tokat atıp silah çektiği ve hakaret ettiği, sonrasında davacıdan şikayetçi olduğu şeklinde beyanda bulunduğu,

-Diyarbakır Orduevi Müdürlüğü İç Güvenlik Bölgesi kamera kayıtlarının incelenmesi neticesinde davacının yanında sivil bir bayanla saat 16.00'da, B Blok, 8 numaralı odaya giriş yaptığı, sivil bayanın saat 16.21 telefonla konuşarak sakin bir şekilde misafirhaneden çıkış yaptığı, davacının da 16.45'de misafirhaneden çıkış yaptığının tespit edildiği, disiplin soruşturma raporunda yer alan bilgi ve belgeler ile ifade tutanaklarının bir arada değerlendirilmesinden; davacı hakkında ... tarihinde R.K. isimli kadını kışla içerisinde izinsiz olarak aldığı, para karşılığı cinsel birliktelik yaşadığı, tehdit ve darp ettiği iddialarıyla hakkında disiplin soruşturmasına başlanıldığı, disiplin soruşturması sonucunda eyleminin 6413 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu'nun 20. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde tanımlanan ''Ahlaki zayıflık: Görevine, sosyal ve aile yaşantısına zarar verecek derecede menfaatine, içkiye, kumara düşkün olmak veya Türk Silahlı Kuvvetlerinin itibarını sarsacak şekilde yüz kızartıcı, utanç verici veya toplumun genel ahlak yapısına aykırı fiillerde bulunmaktır.'' fiili kapsamında değerlendirildiği belirtilerek, davacının silahlı kuvvetlerden ayırma disiplin cezası ile cezalandırıldığı, davacının, eylemine konu meslekten çıkarma cezası ile sonuçlanan disiplin soruşturması sürecinde, meslekî hayatını değil, özel hayatını ilgilendiren iddialara yanıt vermek zorunda kaldığı, bu kapsamda davacıya yöneltilen iddiaların görevinin ifasıyla değil, daha çok mahremiyet alanında gerçekleşen özel yaşam eylemleri ile ilgili olduğu, dolayısıyla ihtilaf konusu soruşturmanın kapsamı meslekî hayatın sınırlarını aştığı, davaya konu edilen davranışların esasen meslekî faaliyet ile ilgisi olmayan, mahremiyet alanına dâhil özel yaşam eylemleri olduğu görülmektedir.

Kamu görevlilerinin mesleki yaşamlarıyla da bütünleşen bazı özel hayat unsurları açısından sınırlamalara tabi tutulabileceği açık ise de, özel hayatın gizliliği hakkı üzerindeki sınırlamaların ve müdahalelerin zorunlu ya da istisnai tedbir mahiyetinde, başvurulabilecek son çare ya da alınabilecek en son önlem niteliğinde ve ölçülülük ilkesine uygun olması gerektiği, davacının özel hayatın gizliliği hakkına yönelik müdahalenin ölçülü olup olmadığının belirlenmesinde de yöneltilen iddiaların niteliği ile özel hayatına ilişkin eylem ve davranışlarının mesleğe etkisi ve eylemlerinin dayanak alınması sonucu uygulanan yaptırımın ağırlığına bakılarak bir değerlendirme yapılması gerektiği, olayda, davacıya yöneltilen iddiaların mahremiyet alanında gerçekleşen özel yaşam eylemleri ile ilgili olduğu, bu eylemlerin davacının mesleğine yansıdığına dair yeterli ve somut bilgi belge bulunmadığı, söz konusu özel hayata ilişkin eylem ve davranışlarının davacının mesleğine bir yansımasının olmadığı, görevini aksattığı, disiplinsizliği bulunduğu yönünde herhangi bir tespitin bulunmadığı, Türk Silahlı Kuvvetleri'nden ilişiğinin kesilmesi şeklindeki yaptırımın davacının mesleki hayatı üzerinde olduğu kadar temel geçim kaynağından yoksun kalması nedeniyle ekonomik geleceği üzerinde de önemli bir etki oluşturacağı, tüm bu hususlar karşısında davacıya en ağır yaptırım uygulanarak Türk Silahlı Kuvvetleri'nden ilişiğinin kesilmesinde sınırlandırma ile ulaşılabilecek genel yarar ile temel hak ve özgürlüğü sınırlandırılan bireyin kaybı arasında adil bir dengenin sağlanmadığı, davacının özel hayatına yapılan müdahalenin ve uygulanan yaptırımın ölçüsüz olduğu anlaşılmaktadır. 
Bu durumda; dava dosyasındaki bilgi ve belgeler ile yukarıda yer verilen mevzuat hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinden, davacı hakkında yapılan soruşturmanın kapsamı mesleki hayatın sınırlarını aştığı, soruşturma konusu eylemin mesleki faaliyet ile ilgisi olmayan mahremiyet alanına dahil özel yaşam eylemi olduğu görüldüğünden, Anayasanın 90/4. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8. maddesi uyarınca dava konusu işlemlerde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Öte yandan; davacının kamu görevinden çıkarılmasına ilişkin tesis edilen işlemlerin uygulanması halinde ekonomik yönden telafi güç ve imkansız zararlara uğrayacağı da açıktır.

Açıklanan nedenlerle, açıkça hukuka aykırı olan ve uygulanması halinde telafisi güç zararlara sebebiyet verebilecek nitelikte bulunan dava konusu işlemlerin 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 27. maddesi uyarınca teminat aranmaksızın yürütmesinin durdurulmasına, kararın tebliğinden itibaren 7 gün içinde Gaziantep Bölge İdare Mahkemesine itiraz yolu açık olmak üzere, ...2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

1