
Askeri Tazminat Davaları
Askeri tazminat davaları askerlik hizmetinin yerine getirilmesi esnasında meydana gelen askeriyede yaralanma ya da ölüm durumuna karşı açılan davalardandır. Askeri tazminat davaları devlete karşı açılan tazminat davası olup bu davalar idare mahkemesi

Askeri Tazminat Davaları
Askeri tazminat davaları askerlik hizmetinin yerine getirilmesi esnasında meydana gelen askeriyede yaralanma ya da ölüm durumuna karşı açılan davalardandır. Askeri tazminat davaları devlete karşı açılan tazminat davası olup bu davalar idare mahkemesinde açılacak tazminat davaları içerisinde yer alıp tam yargı davası olarak nitelendirilmektedir.
Tazminat davası maddi tazminat ve manevi tazminat davası şeklinde ancak uygulama bakımından idari yargılama usulü kanununa tabi olarak idare mahkemelerinde açılacak tazminat davası olacaktır. Askerdeyken meydana gelen istenmeyen yaralanma vakaları, askerdeyken trafik kazası sebebiyle yaralanma yahut ölüm gibi durumlarda alınacak tazminatlar, operasyon tazminatı ve sair tazminat istemlerinin hepsi idari yargılama kanununa tabi olacaktır. Tabi burada aslında şu ayrıma gitmek gerek. Şimdi operasyon tazminatı bir idari işlem olup idari eylem niteliğinde değildir. Bundan dolayı bu idari işlemle ilgili açılacak dava idari işlemlerden doğan tam yargı davası olacaktır. Bakın bu tür davaları birbirinden ayırmak uzmanlık gerektirir. Bundan dolayı alanında uzman memur davalarına bakan avukatlardan yardım alınması önemle tavsiye olunur. Nitekim çalıştığınız kuruma başvuru sürecinden tutun da idari dava açma zamanaşımına kadar her şey açılacak davanın türüne göre farklılık gösterecektir. Büyük hak kayıplarının ortaya çıkmasını önlemek maksadıyla işlem tesis edilmesi ve dikkatli olunması şarttır.
Bu tür davalara yani askeri tazminat davalarına idari işlemden yahut idari eylemden kaynaklanan tazminat davaları dedik. Peki bu davalarda idari işlemin iptali davası hakkında da bilgi sahibi olunması gerekmez mi? Tabi ki de idari işlemin iptali hakında bilgi sahibi olunması, idari işlemin unsurları hakkında yeteri bilgi düzeyine ulaşılmış olunması şarttır. Yoksa davaların kazanılması son derece zor ve imkansız olacaktır.
BUNU DA BİL; İdari davalarda ilk derece mahkemesinin kazanılması önemli olmakla birlikte idari yargıda istinaf sürecinin de bilinmesi ve davanın kazanılmasından sonra dahi en azından davalı idarenin yapacağı istinaf başvurusuna karşı hazırlık yapılması bakımından son derece önemlidir.
Nitekim idarenin kusuru sebebiyle ortaya çıkan zararın bir şekilde tazmini şarttır. Hukuki güvenlik ve hak arama özgürlüğünün temeli olarak asker kişiler bu haklarını dava açarak arayabilirler. Bu haklar Anayasanın gereği olup dayanakları da Anayasanın kendisidir. Bu bakımdan askeri tazminat davaları hak arama özgürlüğünün bir sonucudur.
İdarenin kusuru sebebiyle zarar gören kişiler bu haklarını tam yargı davaları olarak idare mahkemelerinde açabilecek ve zararlarını karşılayabilecektir.
Askeri tazminat davaları kişinin kendisi tarafından açılabileceği gibi konunun uzmanı olan asker kökenli avukatlar, askeri dava avukatları vasıtasıyla da açılabilir. Bu gibi önemi haiz ve uzmanlık gerektiren konuların hak kaybının önlenebilmesi ya da hak kayıplarının yaşanmaması için asker kökenli avukatlar, askeri dava avukatları vasıtasıyla takibinin yapılmasını tavsiye ederiz.
BUNU DA BİL; Anayasa mahkemesi bireysel başvuru hakkında ilgili makalemizi de okumanızı tavsiye ederiz.
Askeri Tazminat Davası İdare Mahkemesi Kararları
T.C.
ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİ
3. DAİRE
E. 2011/1915
K. 2011/2547
T. 15.12.2011
ÖZET : Davacının 1’nci derece kritik ilde konuşlu bir birlikte görev yapmakla beraber, özel harekat ve operasyon timi olarak görevlendirildiğine veya operasyonun planlamasında, sevk ve idaresinde görevli olduğuna dair bilgi ve belge olmadığından, 375 sayılı KHK’nin 28/A maddesi kapsamında özel harekat ve operasyon tazminatı ödenmesi mümkün değildir.Davacı 15.07.2011 tarihinde Mardin İdare Mahkemesi kaydına, 25.07.2011 tarihinde AYİM kaydına geçen dava dilekçesinde özetle; 05.05.2010 tarihinden itibaren 70’inci Mknz. P. Tug. K.lığı karargâhında Kurmay Başkanı olarak görev yaptığını, 06.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren Başbakanlık oluru kapsamında kendisine özel harekât ve operasyon tazminatı ödenmesi için 21.06.2011 tarihinde yaptığı başvurunun reddedildiğini, Başbakanlık oluruna göre birinci derece kritik illerde görevli olan KKK.lığı birimlerinde görev ifa eden tüm kademe ve sınıflardaki personelin bir ayrım gözetilmeksizin özel harekât ve operasyon timi olarak belirlendiğini, bu durumda 1’inci derece kritik il olan Mardin ilinde görev yapan KKK.lığı personelinin tamamının özel harekât ve operasyon timi olduğunu, 2’nci Or. K.lığına bağlı birliklerinden operasyonel faaliyette bulunanların tespitine ilişkin emrinin idari faaliyete yönelik bir emir olduğunu, bu emrin hiçbir şekilde tazminat ödemeleri konusunda kıstas alınamayacağını, hafta içi her gün yaklaşık 16 saat süre ile fazla mesai yaparak çalıştığını, iç güvenlik görevi yapan komutanın emirlerine binaen gelen evrakları takip ettiğini, iç güvenlik görevi ile görevlendirildiği belirtilen birliklerin görevlerini yerine getirebilmesi için idari lojistik ve harekât açısından amiri olduğu karargâh tarafından desteklendiğini, kendisinin tazminat ödenmesi konusunda farklı muameleye tabi tutulduğunu, tesis edilen işlemin hukuka aykırı olduğunu belirterek, özel harekât ve operasyon tazminat ödenmemesi işleminin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Dava dosyasında mevcut bilgi ve belgelerin incelenmesi neticesinde; davacının Mardin 70’inci Mknz. P. Tug. K.lığı Karargâhında Kurmay Başkanı olarak görevli olduğu, 375 Sayılı KHK’nın 28/A maddesi kapsamında kendisine özel harekât ve operasyon tazminatı ödenmesi için 21.06.2011 tarihinde idari müracaatta bulunduğu, 70’inci Mknz. P. Tug. K.lığının 04.07.2011 tarih ve HRK:3080-855-11/İGHM sayılı yazısı ile davacının talebinin reddedilmesi üzerine süresinde bu davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Özel harekât ve operasyon tazminatının (Ek tazminatın) ödenmesine ilişkin usul ve esasları düzenleyen 375 Sayılı KHK’nin 28’inci maddesi;
“A) Sıkıyönetim veya olağanüstü hal ilan edilen bölgeler veya Milli Savunma ve İçişleri Bakanlıklarınca müştereken belirlenecek kritik yörelerde özel harekât ve operasyon timi olarak görev yapan; Emniyet Genel Müdürlüğü emniyet hizmetleri sınıfı kadrolarında bulunanlar ile sözleşmeli uçuş personeline, subay, astsubay, uzman jandarma, uzman erbaş ve sözleşmeli erbaş ve erlere ve operasyonları fiilen sevk ve idare eden karargâh ve bürolardan bu fıkra uyarınca alınacak Başbakan onayında belirtilenlerde görevlendirilen personele 9000, erbaş ve erlere 4500 gösterge rakamının memur aylıklarına uygulanan katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak aylık tutarı geçmemek üzere, fiilen görev yapıldığı sürece ve bu süre ile orantılı olarak ek tazminat, (B) fıkrasında yer alan tazminata ilave olarak ayrıca ödenir.
Tazminat ödenecek yerleşim birimleri, aylık veya günlük olarak ödenecek tazminat miktarları, tazminatın ödenme usul ve esasları, hangi hallerde kesileceği Milli Savunma ve İçişleri Bakanlarının müşterek teklifi, Maliye Bakanlığının görüşü üzerine Başbakan onayı ile tespit edilir…”
B) Mahalli idareler ile bunlara bağlı kuruluşlarda çalışanlar hariç, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu, 3466 sayılı Uzman Jandarma Kanunu, 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanunu, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ve 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanununa tabi personel ile Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Genel Müdürlüğünde görevli sözleşmeli personel Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığında görevli kadro karşılığı sözleşmeli personel ve geçici köy korucularından; Olağanüstü Hal Bölgesi ve mücavir iller ile İçişleri Bakanlığının görüşü ve Maliye Bakanlığının teklifi üzerine Başbakan onayı ile belirlenecek diğer illerde görevli olanlara her yıl bütçe kanunlarında gösterilen miktarı geçmemek üzere aylık ek tazminat ödenebilir.
Ek tazminatın hangi görevlerde bulunanlara ne miktarda ödeneceği, hangi hallerde kesileceği, ödemeye ilişkin diğer usul ve esaslar, görev mahallinin özelliği, görevin önem ve güçlüğü, personelin teminindeki zorluklar, personelin zorunlu hizmete tabi olup olmaması ve Devletin mali imkânları dikkate alınarak, ilgili bakanlıkların talebi ve Maliye Bakanlığının teklifi üzerine Başbakan onayı ile tespit edilir.” hükmüne yer verilmiştir.
Açıklanan bu kanun hükmüne göre; Türk Silahlı Kuvvetleri Personelinden olağanüstü hal bölgesi ve mücavir iller ile İçişleri Bakanlığının görüşü ve Maliye Bakanlığının teklifi üzerine Başbakan onayı ile belirlenecek diğer illerde görev alan personele özel harekât ve operasyon timi olarak görev yapma şartı aranmaksızın sırf Başbakanlık onayında belirlenen kritik illerde görev yapıyor olmaları sebebiyle 375 sayılı KHK’nin 28/B maddesine göre ek tazminat ödenmesinin, Başbakanlık onayı ile kritik illerde görevli olmakla birlikte aynı zamanda özel harekât ve operasyon timi olarak görev yapan personele ise; 375 sayılı KHK’nin 28/B maddesinde ödeneceği belirtilen ek tazminata ilave olarak 375 sayılı KHK’nin 28/A maddesi uyarınca ayrıca ek tazminat ödenmesinin öngörüldüğü anlaşılmaktadır.
375 sayılı KHK’nin 28/A maddesinde öngörülen Ek tazminatın ödenmesi ile ilgili usul ve esasların yeniden düzenlenerek 06.01.2011 tarihli “Başbakanlık oluru” ile yürürlüğe konulduğu, Başbakanlık Oluruna ekli (1) sayılı cetvelde kritik illerin dört dereceye ayrıldığı ve Mardin ilinin 1’inci derece kritik iller arasında gösterildiği, Ekli (2) sayılı cetvelin A maddesinde de 1’inci derece kritik illerde konuşlandırılmış, harekât ve operasyon birliği olarak tespit edilmiş Kara Kuvvetleri Komutanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığı Birliklerinde görevli personele ve ek (4) sayılı cetvelde belirtilen birliklerin karargâhında operasyonların bizatihi planlanması, sevk ve idaresinde görevli olan personele ek tazminat ödeneceğinin düzenlendiği görülmektedir.
Bu düzenlemelerden anlaşılacağı üzere özel harekât ve operasyon tazminatı ödenebilmesi için 1’inci derece kritik illerde konuşlu özel harekât ve operasyon birliği olarak tespit edilmiş birliklerde özel harekât ve operasyon timi olarak görev yapıyor olmak veya Başbakanlık onayına ekli (4) sayılı cetvelde yer alan birliklerin karargâhında operasyonların bizatihi planlanması, sevk ve idaresinde görevli olmak gereklidir.
Davacının 1’inci derece kritik il olarak tespit edilmiş olan Mardin ilinde konuşlu bir birlikte görev yaptığı konusunda tereddüt bulunmamaktadır.
Mardin garnizonunda 70’inci Mknz. P. Tug. K.lığı birliklerinin tamamı iç güvenlik harekâtında görevlendirilmemiştir. 2’nci Or. K.lığının 276610 B OCA 10 tarih ve HRK:3080-87-10/İç Güv. Hrk. Şb. sayılı emrinden anlaşıldığı üzere Mardin garnizonunda 2’nci Mknz. P. Tb. İs. Svş. Bl.den bir PMKİ timi ve bir METİ timi, Mu. Bl.den bir Mu. İrtibat timi, Tug. Kh. Bl.den gözcü timi, Bakım Birliğinden 2’nci Bkm.Bl. ile Jandarma birlikleri ile 4’üncü Hd. A.nın İç güvenlik harekâtında özel harekât ve operasyon timi olarak görevlendirilmiştir.
Dosyada mevcut KKK.lığının 20.09.2011 tarihli yazısı ile Mardin 70’inci Mknz. P. Tug. K.lığının 04.07.2011 tarihli yazılarında da Tugay K.lığınca yürütülen iç güvenlik faaliyetlerinin planlanması ve sevk idaresinin Tug. K.nın emir ve komutasında Midyat’ta konuşlu bulunan Tug. Hrk. Mrk. ve İl J. K.lığı Kh. tarafından yapıldığı, davacının operasyonu planlaması, sevk ve idaresinde görevli olmadığı, Kurmay Başkanlığı Karargâhının özel harekât ve operasyon timi olarak görev yapacak birlikler arasında gösterilmediği belirtilmiştir.
Tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde davacının özel harekât ve operasyon timi olarak görev yapan birlikte görevli olmadığı, operasyonların planlanmasında, sevk ve idaresinde görevli olduğuna dair hiçbir bilgi ve belgenin mevcut olmadığı, terörle mücadele dışındaki genel kolluk ve güvenlik hizmetleri çerçevesinde yürütülecek mutat ve asli işlem niteliğindeki görevlerin ek tazminat ödenecek görevler kapsamında değerlendirilemeyeceği, dolayısıyla 375 Sayılı KHK’nın 28/A maddesinde öngörüldüğü şekilde özel harekât ve operasyon görevi bulunmayan davacıya ek tazminat ödenmesinin mümkün olmadığı, tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
karar; kazancı.com
T.C.
ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİ
3. DAİRE
E. 2011/1025
K. 2011/2522
T. 24.11.2011
ÖZET : İndirilmiş uçuş saatleri üzerinden hesaplanan fazla uçuş tazminatlarına ilişkin yapılan toptan ödemenin, Sayıştay Sorgusu gerekçe gösterilerek; yokluk, yalan beyan, hile veya açık hata sözkonusu olmadığı olayda, dava açma süresinin geçmesinden sonra aylıktan resen kesilmesi, idari istikrar ilkesi uyarınca hukuka aykırıdır.Davacı 24.03.2011 tarihinde Ümraniye 2’nci Asliye Hukuk Mahkemesi ve bu yolla 01.04.2011 tarihinde AYİM kayıtlarına geçen dava dilekçesinde özetle; 2629 sayılı Kanunun 7/i maddesi gereğince pilot ve uçuş ekibi personeline, zorunlu uçuş saatinden fazla uçulan her uçuş saati için uçuş hizmet yılının son ayındaki aylık uçuş tazminatının %4 ü oranında her yıl toptan ödeme yapıldığını, K.K.K.lığının 26.11.2009 gün ve PER.:1010-314225-09/Tyn.D.YİS.Ş.İd.İşl.Ks. sayılı “Zorunlu Uçuş/Dalış Saatleri İle Atlayış Miktarlarının Azaltılması” konulu emrine atfen zorunlu uçuş saatinin 60 saatten 20 saate düşürüldüğünü, 2009-2010 yılı içerisinde toplam 158:15 saat uçuş yaptığını ve tarafına 28.09.2010 tarihinde 4.933,20 TL tutarında uçuş tazminatı tahakkuk ettirilerek hesabına yatırıldığını, ancak K.K.K.lığının 22.02.2011 gün ve MLY.:0230-58382-11/Mali Ynt.Ş. (199) sayılı emri ile kara havacılık birliklerinin denetlenmesi neticesinde, 2629 sayılı Kanunun 7/a maddesi gereğince ödeme yapılması gerekirken 7/d maddesinin özüne aykırı olarak zorunlu uçuş saatlerinin azaltılarak personele fazla ödeme yapıldığı belirtilerek, fazla alınan tazminat farkının Saymanlık Müdürlüklerine yatırılmasının sağlanmasının istendiğini, bu emir gereğince azaltılan uçuş saatlerinin iptal edildiğini, 60 saate göre zorunlu uçması gerektiğinin tarafına tebliğ edildiğini ve aradaki fark olan 898,25 TL ve yasal faizinin Ümraniye Mal Müdürlüğüne yatırıldığını, tesis edilen bu işlemin hukuka aykırı olduğunu belirterek iptaline ve geri alınan miktarın yasal faiziyle birlikte tarafına ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Dava dosyasının incelenmesinden; Gnkur. Başkanlığının 05.11.2009 tarihli onay emrine istinaden, K.K.K.lığının 26.11.2009 gün ve “zorunlu uçuş/dalış saatleri ile atlayış miktarlarının azaltılması” konulu emriyle 2009-2010 Eğitim yılında yıllık zorunlu uçuş/dalış ve atlayış sürelerinin indirildiği, 2629 sayılı Uçuş, Paraşüt, Denizaltı, Dalgıç ve Kurbağa Adam Hizmetleri Tazminat Kanununun 7/i maddesi kapsamında ödenen fazla uçuş tazminatının indirilmiş uçuş saatleri üzerinden hesaplanarak ödendiği, başka bir uçuş birliğinin 2009 yılı hesaplarının Sayıştay denetimi sırasında, fazla uçuş tazminatlarının indirilmiş uçuş saatleri üzerinden hesaplanarak yapılan toplu ödemelerin kamu zararına yol açtığından bahisle sorgu çıkarılması üzerine, K.K.K.lığı tarafından tüm kara havacılık birlikleriyle harcama yetkisi yönünden bağlı oldukları komutanlıkların uçucu personele ödenen uçuş tazminatları yönünden 05.01.2011-11.02.2011 tarihleri arasında denetlendiği, toplam 776 uçucu personele 701.843,12 TL fazla ödeme yapıldığının tespit edilerek, K.K.K.lığının 22.02.2011 gün ve “kara havacılık birlik komutanlıkları denetlemeleri” konulu emrinin yayımlandığı, sözkonusu emirde; sorumlu kişilerin mali ve hukuki yaptırımlara maruz kalmaması için personele fazla ödenen tutarların 15.04.2011 tarihinde kadar saymanlıklara yatırılmasının sağlanmasının belirtildiği, anılan hususun davacının görev yaptığı birlik komutanlığı tarafından 25.02.2011 tarihli birlik içi emir şeklinde düzenlenerek tüm personele tebliğ edildiği, bu kapsamda davacının 15.03.2011 tarihli aylığından 898,25 TL’nin yasal faiziyle birlikte Ümraniye Mal Müdürlüğüne yatırılması üzerine bu davanın açıldığı anlaşılmıştır.
2629 sayılı Uçuş, Paraşüt, Denizaltı; Dalgıç ve Kurbağa Adam Hizmetleri Tazminat Kanununun “Tazminatın Ödeme Şartları ve Kesilmesi” başlıklı 7/a maddesinde; uçucu ve uçuş ekibi personelinin aylık uçuş tazminatlarının tamamını alabilmeleri için, uçuş hizmeti 10 yıldan az, tüm uçuşu 1500 saat aralığında olanların yılda en az 60 saat, uçuş hizmeti 10-20 yıl, tüm uçuşu 1500-2500 saat aralığında olanların yılda en az 30 saat, uçuş hizmeti 20 yıl ve üzeri, tüm uçuşu 2500 saatin üzerinde olanların yılda en az 15 saat uçuş yapmaları gerektiği öngörülmüş, maddenin d bendinde; ilgili kuvvetlerin, Gnkur. Başkanlığının onayını alarak, “malzeme, araç ve teknik zorunluluk veya imkânsızlıklar nedeniyle veya olağanüstü durumlarda” yıllık zorunlu uçuş saatinin azaltılabileceği belirtilmiş, keza i bendinde ise; uçucu ve uçuş ekibi personelinden yıllık zorunlu uçuş saatinin üzerindeki her uçuş saati (150 saate kadar) için, ilgili uçuş hizmet yılının ağustos ayındaki uçuş tazminatının % 4 oranında hesaplanacak fazla uçuş tazminatı (toptan ödeme) olarak verileceği hükme bağlanmıştır.
Dava konusu uyuşmazlık; 2009-2010 Eğitim Yılındaki Uçuş Saatine göre hesaplanan ve Eylül 2010 ayı içerisinde ödenen fazla uçuş tazminatının bir kısmının geri istenmesinin iptali istemidir. Bu noktada öncelikle, tazminatın bir kısmının geri istenmesinin idari işlem olup olmadığı ve idari yargı yerinde dava konusu yapılıp-yapılamayacağı belirlenmelidir.
İdari işlem, kamu gücü kullanılarak bir hukuki durum doğurmak, var olan bir hukuki durumu değiştirmek ya da ortadan kaldırmak için yapılan irade açıklamaları olarak tanımlanmaktadır. İdari işlem yöneldiği sonucun niteliğine göre yükümlendirici veya yararlandırıcı olabilir. İlgilinin hukuki statüsünde bu yönde bir değişiklik yaratır. İdari bir karar alınması için ilgili kişinin rızasının alınmasına gerek yoktur. İdarenin tek yanlı irade açıklaması ile tamamlanır. İlgili kişinin kabulüne gerek olmaksızın hukuk düzeninde değişikliğe yol açar.
Kamu görevlilerine yapılan ödemelerin geri istenmesinde kamu gücü kullanılarak bir değerlendirme yapılmak suretiyle idari bir karar alınmış ise, yapılan ödemelerin geri istenmesi idari bir işlemin geri alınması olarak kabul edilebilir. İdari bir karar olmadan, bir statünün verdiği haklardan doğmayan, sehven veya hata sonucu yapılan ödemelerin geri istenmesi sebepsiz iktisap olarak değerlendirilebilir. Bu durumda ilgililere yapılan ödemelerin geri istenmesi idari bir işlem mahiyetinde değildir. İdari davaya konu olmaksızın sebepsiz iktisap hükümlerine göre ilgiliden tahsisi yoluna giderilmesi gerekir.
Somut olayda, K.K.K.lığı 2629 sayılı Kanunun 7/d maddesinin tanıdığı takdir yetkisinden istifade ederek, zorunlu uçuş saatlerinin indirilmesi yönünde karar almış ve ihdas ettiği emirle bunu uçuş birliklerine duyurmuştur. Uçuş eğitim yılı sonundaki fazla uçuş tazminatlarının hesabında da indirilmiş uçuş saatleri dikkate alınarak toptan ödeme tahakkuk ettirilmiştir. Ancak başka bir uçuş birliğinin Sayıştay tarafından yapılan hesap teftişinde, bir önceki uçuş eğitim yılındaki bu uygulamanın hatalı olduğu ve kamu zararına yol açtığı yönünde değerlendirme yapılmış, denetçi tarafından sorgu çıkarıldığı bilahare öğrenilmiştir. Bunun üzerine kendi uygulamasının mali ve hukuki yaptırım sonucunu doğurabileceğini değerlendiren K.K.K.lığı yeni bir kararla işlemini sonradan geri almış ve yeni bir emirle tazminatların fazla ödendiği değerlendirilen kısmının iadesini istemiştir. Eylül 2010 ayında ödenen bu tazminatın geri istenmesi kamu gücü kullanılarak oluşturulmuş tek taraflı bir idari karardır. İdari davaya konu edilmesi mümkündür. Dava konusu uyuşmazlığın idari yargı usul ve esaslarına göre çözümlenmesi gerekmektedir. Bu nedenle dava konusu uyuşmazlığın esastan incelenmesine geçilmiştir.
Tesis ettiği idari işlemlerin doğruluğu ve hukuka uygunluğu aslolan idarenin, hukuka aykırı olan idari işlemleri yeni bir irade açıklamasıyla geri alarak hukuka uygunluğu sağlaması hukuk devleti uygulamasının doğal bir sonucudur. Ancak, idari işlemleri geri alma yetkisinin, idari istikrar sağlayabilmek, hukuki güvenliği ve kazanılmış hakları koruyabilmek için belli koşullara bağlı tutulması da hukuki bir zorunluluktur.
Danıştay İçtihadı Birleştirme Kurulunun, idari işlemlerin geri alınması koşullarını belirleyen 22.12.1973 gün ve 1968/8 E., 1973/14 K. nolu hükmünde açıklandığı üzere; dava açma süresi içinde, hukuka aykırı tüm işlemlerini geri almaya yetkili olan idarenin, dava açma süresi geçtikten sonra, ancak yok hükmündeki idari işlemleri ile ilgililerin gerçeğe aykırı beyanı veya hilesi nedeniyle ve açıkça hataya düşerek tesis ettiği idari işlemlerini, süre kaydı aranmaksızın geri alması mümkündür.
Subjektif sonuç doğurmuş ve kanuna uygun olarak tesis edilmiş idari işlemlerin geri alınması idare hukuku ilkelerine göre mümkün olmadığı gibi, Anayasanın 2’nci maddesinde belirtilen hukuk devleti ilkesinin unsurlarından olan hukuki güvenlik ilkesine aykırılık teşkil eder. Ancak, anılan İBK kararı ile yasaya aykırı hatalı işlemlerin her zaman değil, makul bir sürede geri alınabileceğine işaret edilmiş, yokluk, açık hata ve işlemden yararlananın hilesinin sözkonusu olması halinde idarenin işlemi her zaman geri alabileceği öngörülmüştür. Zira bu tür işlemlerin ilgililer lehine hak doğurması mümkün bulunmadığı gibi, bu nitelikleri itibarıyla istikrar yaratmaları da mümkün değildir.
Açıklamaların ışığında yapılan incelemede; uyuşmazlık konusu olayda, dava açma süresi geçtikten sonra hukuka aykırı olduğu ileri sürülen idari işlemin geri alınması sözkonusu olduğu anlaşılmaktadır. Bu noktada, geri alınan işlemin idare tarafından davacının gerçeğe aykırı beyan veya hilesi nedeniyle veya açıkça hataya düşerek tesis edilip edilmediği veya yok hükmünde olup olmadığının tespit ve tayini gerekmektedir. Zira anılan işlem bu nitelikte ise, davacı lehine hak doğurması mümkün olmadığından, dava açma süresi geçmiş olsa bile her zaman geri alınması mümkündür ve bu tür uygulamanın idari istikrar ilkesine aykırı düşmeyeceği açıktır. Davacıya Eylül 2010 ayında fazla uçuş tazminatı (toptan ödeme) yapılmıştır. Bu tazminatın belirlenmesinde esas alınan fazla uçuş saati de indirilmiş uçuş saatleri üzerinden hesaplanmıştır. Davalı idare, tazminatın hesaplanmasında kanunda belirtilen zorunlu uçuş saatinin değil, indirilmiş uçuş saatleri üzerinden yapılan hesaplanmanın hatalı olduğu değerlendirmesiyle, 1602 sayılı AYİM Kanununun 40’ncı maddesinde düzenlenen altmış günlük dava açma süresi geçtikten sonra tazminatın bir kısmı geri istenmiştir. Ortada parasal hak ödenmesini düzenleyen mevzuatın yorumlanmasından kaynaklanan farklılık söz konusu olup, idarenin açık hatası veya davacının gerçek dışı beyanı, hilesi bulunmamaktadır. Yokluk da söz konusu değildir. Bu durumda davacının elde ettiği hakkın, idari istikrar ilkesi uyarınca korunması gerekmektedir. Sonuç itibarıyla dava açma süresi geçtikten sonra, ödenen fazla uçuş tazminatlarının bir kısmının geri istenmesi işleminin hukuka aykırı olduğu sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1. Fazla uçuş tazminatının bir kısmının geri istenmesi işleminin İPTALİNE,
karar; kazancı.com
T.C.
ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİ
3. DAİRE
E. 2011/1128
K. 2011/2329
T. 18.11.2011
ÖZET : Bahar yaz tertiplenmesi kapsamında 17.03.2010 tarihinde Rahmo Tepesindeki Üs Bölgesine birliği ile intikal eden davacılar yakını personelin, çadırında meydana gelen ve Adli Tip Marifetiyle de sebebi tespit edilemeyen vefatının; herhangi bir hastalığının olmaması, vazifenin sebep ve tesirini ortadan kaldıracak bir olgunun bulunmaması, olayın mart ayında zor doğa koşullarında gerçekleşmesi karşısında askerlik hizmetinin neden ve etkisi sonucu gerçekleştiği vicdani kanaatine ulaşılmıştır.Davacılar vekili 20.04.2011 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nde kayıtlara giren dava dilekçesinde özetle; davacılar …ile ….'in oğulları, …ile ..`in kardeşleri olan…’in olay tarihinde Dağ ve Komando Tugayı 4'üncü Komando Taburu 10'uncu Komando Bölük Komutanlığı'nda telsiz operatörü olarak askerlik görevini yerine getirdiği sırada zor doğa koşulları altında 17.3.2010 tarihinde Rahmo Tepesi Üs Bölgesine intikal ettiğini, tüm gece bölgenin zor hava koşulları altında pusu mevziinde görev yaptığını, ertesi gün saat 11.30'da kaldığı çadırın girişinde yatar vaziyette bulunduğu ve aynı gün vefat ettiğini, Askeri Savcılık tarafından yapılan soruşturma sonucunda ölümün ani fizyolojik ölüm olduğu, müteveffanın ölümünde her hangi bir asker kişinin illiyet bağı kurulabilecek bir eyleminin kusurunun veya ihmalinin bulunmadığı sonucuna ulaşıldığını, karara itiraz sonucu hakkında henüz bir bildirimde bulunulmadığını, olay tarihi itibarıyla yürürlükte olan 5434 sayılı Kanunun 56'ncı maddesinde yedek ve gönüllü askerlerin silah altında bulundukları esnada maluliyete uğramaları halinde şartları varsa vazife malulü olabileceklerinin hükme bağlandığını, müteveffanın askerlik görevini yaptığı sırada ve askeri bir hizmet olan pusu görevini icra ederken bir diğer ifadeyle görevin etkisiyle vefat ettiğinden vazife malulü sayılmasının gerektiğini, 5434 sayılı Kanunun 67’nci maddesinde vazife maluliyetinden dolayı yetim aylığının kimlere bağlanabileceğinin belirtildiğini, Sosyal Güvenlik Kurumunun 05.04.2011 tarihli yazısı ile, İstanbul Adli Tıp Kurumu 1’inci İhtisas Kurulunun 01.09.2010 tarihli otopsi raporunun sağlık kurulunca incelenerek ölümün vazifesinin neden ve etkisiyle meydana gelmediğine karar verilmesi nedeniyle vazife maluliyeti aylığı bağlanması isteminin kabul edilmediğini, gerek askere sevk edilirken sağlam olan, gerekse askerlik hizmeti sırasında hiç bir rahatsızlığı bulunmayan, otopsi sonucunda da herhangi bir hastalığı tespit edilemeyen müteveffanın ölümünün vazife neden ve etkisiyle meydana gelmediğinin kabul edilmesinin hukuka uyarlı olmadığını belirterek 1602 sayılı Kanunun 56'ncı maddesinin göndermesi ile HUMK'nun 465'inci maddesi gereğince adli yardımdan yararlandırılmasına, vazife maluliyeti nedeniyle yetim aylığı bağlanmaması işleminin iptaline ve başvuru tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
AYİM 3’üncü Dairesinin 28.04.2011 gün ve E.2011/1128 sayılı kararı ile, davacıların iddiasında haklı olduğunu gösterecek dosyada yeterli delilin bulunmaması ve muhtaçlık belgesinin muhtar ve iki aza tarafından imzalanmaması nedeniyle adli yardım isteminin reddine karar verilmiştir.
Dava dosyasında mevcut bilgi ve belgelerin incelenmesi sonucunda; müteveffa P.Çvş…..’in Dağ ve Komando Tugayı 4'üncü Komando Taburu 10'uncu Komando Bölük Komutanlığı'nda telsiz operatörü olarak görevli olduğu, bahar yaz tertiplenmesi kapsamında 17.3.2010 tarihinde Rahmo Tepesinde bulunan Üs Bölgesine birliği ile beraber intikal ettiği, 18.03.2010 günü saat 11.30'da kaldığı çadırın girişinde vefat ettiği, İstanbul Adli Tıp Kurumu 1’inci İhtisas Kurulunun 01.09.2010 tarih ve Sayı:B.03.1.ATK.0.06.00.01-101.01.02-2010/26.08.2010/61108-3057 sayılı raporunda ölüm nedenin belirlenemediğine karar verildiği, Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Askeri Savcılığınca yapılan hazırlık soruşturması sonucunda müteveffanın askerlik süresi boyunca herhangi ciddi bir rahatsızlık geçirmediği, 18.03.2010 tarihinde meydana gelen ölüm olayının zehirlenme, donma, hastalık veya travmatik bir etkiden kaynaklanmadığı, ölümün ani fizyolojik ölüm olduğu, ölümünde herhangi bir asker kişinin illiyet bağı kurulabilecek bir eyleminin, kusurunun veya ihmalinin bulunmadığı değerlendirilerek 31.12.2010 tarih ve E.2010/809 K.2010/208 sayılı kararı ile Kovuşturmaya Yer Olmadığına karar verildiği, 20.03.2010 tarihinde Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na aylık bağlanması talebinde bulunulduğu, Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın 07.06.2010 tarih ve PER.:9640-168566-10/Per.İşl.D.Şht.Gz.İşl.Ş.Nak.Tav.veÖz.Hak.Ks. sayılı yazısı ile Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan kanuni varislere ayılık bağlanıp bağlanmayacağının bildirilmesinin istenildiği, müteakiben Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın 05.10.2010 tarih ve PER.:9640-284734-10/Per.İşl.D.Şht.Gz.İşl.Ş.Nak.Tav.ve Öz.Hak.Ks., 14.01.2011 tarih ve PER.:9640-131125-10/Per.İşl. D. Şht. Gz. İşl. Ş. Nak.Tav.ve Öz.Hak.Ks. sayılı yazıları işlem sonucunun sorulduğu, Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Kurulunun 16.02.2011 tarih ve 4022, Vazife Malullüğü Tespit Kurulunun 25.03.2011 tarih ve 156 sayılı kararı ile ölümün vazifesinin neden ve etkisiyle meydana gelmediğine karar verildiği, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun 05.04.2011 gün ve Sayı:B.13.2.SGK.0.12.04. 01/89.521.059 sayılı yazısı ile Kara Kuvvetleri Komutanlığı ve davacı….’e Vazife Malullüğü Tespit Kurulunun 25.03.2011 tarih ve 156 sayılı kararının gönderildiği, davacılar vekilince 04.02.2001 tarihli dilekçe ile müracaat edilerek ….ve….’e 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu uyarınca vazife malullüğü aylığı bağlanılmasının talep edildiği, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun 16.04.2001 gün ve Sayı:B.13.2.SGK.0.12.04.01/89.521.059 sayılı yazısı ile Vazife Malullüğü Tespit Kurulunun 25.03.2011 tarih ve 156 sayılı kararı uyarınca aylık bağlanması talebinin reddedildiğinin bildirildiği anlaşılmıştır.
5434 sayılı T.C.Emekli Sandığı Kanununun 44’üncü maddesinde;“Her ne sebep ve suretle olursa olsun vücutlarında hasıl olan arızalar veya düçar oldukları tedavisi imkansız hastalıklar yüzünden vazifelerini yapamayacak duruma giren iştirakçilere (Malül) denir ve haklarında bu kanunun malullüğe ait hükümleri uygulanır. Şu kadar ki, bunlar yazı ile istedikleri takdirde haklarında bu Kanun hükümleri uygulanmaksızın malullüklerinin mani olmadığı başka vazife ve sınıflara nakil suretiyle tayinleri yapılmak üzere istifa etmiş sayılırlar. Bunların, istifa etmiş sayıldıktan sonra dahi, bu Kanun hükümlerinin uygulanmasını istemek hakları mahfuzdur. Ancak, kurumlarında başka vazife ve sınıflara nakli mümkün olanlardan özel kanunlarına göre yükümlülük süresine tabi olanlar, bu yükümlülüklerini tamamlamadıkça veya maluliyetlerinin yeni vazifelerine de mani olduğuna dair 50 nci madde uyarınca yeniden rapor almadıkça bu haklarını kullanamazlar. İştirakçilerden; talim, manevra, seferberlik veya harp dolayısıyla vazifeleri ile ilgileri kesilmeksizin silah altına alındıkları dönemde malûl olup, bu malûllükleri asıl vazifelerini yapmaya mani olmayanlar ile Sandığa tâbi göreve atandıkları tarihten önce malûl sayılmayı gerektiren hastalık veya sakatlığı olduğu belirlenenler hakkında, bu hastalık veya sakatlıkları sebebiyle bu Kanunun malûllüğe ilişkin hükümleri uygulanmaz.” düzenlemesine, 45’inci maddesinde;“44’üncü maddede yazılı malullük; a) İştirakçilerin vazifelerini yaptıkları sırada vazifelerinden doğmuş olursa; b) Vazifeleri dışında kurumların verdiği her hangi bir kuruma ait başka işleri yaparken, bu işlerden doğmuş olursa; c) Kurumların menfaatini korumak maksadıyla bir iş yaparken o işten doğmuş olursa (Maksadın ilgili kurumlarca kabul edilmesi şartıyla); ç) Fabrika, atelye ve benzeri işyerlerinde, işe başlamadan evvel iş sırasında veya işi bitirdikten sonra, o işyerinde husule gelen ve yine o işyerinin mahiyetinden veya çalışma konusundan ileri gelen kazadan doğmuş olursa; Buna (Vazife malüllüğü) ve bunlara uğrayanlara da (Vazife malülü) denir.” düzenlemesine, 56’ncı maddesinde “Muvazzaf, yedek ve gönüllü erlerin silah altında bulundukları esnada veya celp ve terhislerinde (Serbest sevkler dahil) sevkleri sırasında, Yedek Subay okulu öğrencilerinin gerek okulda, gerek okuldan evvelki hazırlık kıtasında vazife malulü olmaları halinde, kendilerine, öğrenim durumlarına göre, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 36’ncı maddesinde tespit edilen giriş derece ve kademe tutarlarının, daha önce devlet memuriyetinde bulunmuş olanlardan kazanılmış hak aylıkları veya emekli keseneğine esas aylıkları, sözü edilen giriş derece ve kademe tutarının üzerinde olanlara bu aylıkları emeklilik gösterge tablosunda karşılığı olan derece ve kademe tutarının,%70'i üzerinden aylık bağlanır. Bu suretle bağlanacak aylıklarına, maluliyet derecelerine göre, 55’inci maddede gösterilen nispetlerde zam yapılır. Askerlik vazifesini veya yedek subaylık hizmetini başkasının yerine yaptığı anlaşılanlara aylık bağlanmaz.” düzenlemesine, 66'ncı maddesinde;”Dul ve yetim aylıkları:...e) Erlerden 56’ncı madde gereğince vazife mâlûllüğü aylığı alanlardan (Aylığa müstahak duruma girip de henüz bağlama yapılmamış olanlar dâhil) ölenlerin,...Ölüm tarihinde bu kanuna göre aylığa müstahak dul ve yetimlerine bağlanır.” düzenlemesine, 67’nci maddesinde;” 66’ncı maddede sözü geçen dul ve yetimler şunlardır: a) Karı; b) Koca; c) Çocuklar; ç) Ana; d) Baba” düzenlemesine, 72’nci maddesinde;” (Değişik: 3284-7.5.1986) Ölen iştirakçilerin,iştirakçi bulunmayan dul ve muhtaç anaları ile iştirakçi olmayan ve ölüm tarihinde muhtaç ve (65) yaşını doldurmuş bulunan babalarına Sandığa müracaat tarihini takip eden aybaşından itibaren aylık bağlanır. Muhtaç babalardan çalışarak geçimini sağlayamayacak derecede mâlûl olanlar için yaş kaydı aranmaz. Muhtaç olması sebebiyle aylık bağlanan babanın ölümünde aylığı, muhtaç olması şartı ile Sandığa müracaat tarihini takip eden aybaşından itibaren öz anaya bağlanır....(Değişik son fıkra: 4354-1.4.1998) (Değişik ibare: 5754-17.4.2008 / m.75/1-Yürürlük m.93/b) "5510 sayılı Kanun'un 47 nci maddesinin sekizinci fıkrasında belirtilen" durumlardan dolayı veya 3.11.1980 tarihli ve 2330 sayılı Kanun ile bu Kanuna ek 18.12.1981 tarihli ve 2566 sayılı Kanun kapsamında mütalaa edilen görevler nedeniyle hayatlarını kaybetmiş bulunan iştirakçilerle bunlardan aylık almakta iken ölenlerin baba veya analarına, ölüm tarihini takip eden aybaşından geçerli olarak aylık bağlanır. Babaya bağlanan aylık, dul ve yetimlerin bulunması hali de dahil, ana ve babaya eşit olarak paylaştırılarak ödenir. Dul ve yetimlerle beraber baba veya anaya aylık bağlanması halinde, eş ve çocukların aylıkları baba veya ananın bulunmadığı durumlarda bağlanacak aylıktan az olamaz. 3.11.1980 tarihli ve 2330 sayılı Kanun ile bu Kanuna ek 18.12.1981 tarihli ve 2566 sayılı Kanun kapsamında mütalaa edilen görevler nedeniyle bağlanan aylıklar Bakanlar Kurulu Kararıyla iki katına kadar çıkartılabilir. Ödenecek aylığın Bakanlar Kurulunca artırılması halinde, bağlanan aylıkta meydana gelecek farklar ile dul ve yetimlerle beraber aylık bağlanması halinde, baba veya anaya bağlanan aylıklar da sosyal güvenlik kurumlarınca Hazineden tahsil edilir. (Ek cümle: 5754 - 17.4.2008 / m.75/2 - Yürürlük m.93/b) Yukarıdaki hükümler 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Kanun'un 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamındaki sigortalılar ile hak sahipleri hakkında ilgisine göre uygulanır.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Belirtilen hükümlerden de anlaşıldığı üzere muvazzaflık hizmetini yapan erlere vazife malullüğü hükümlerinin uygulanabilmesi ve yetimlerine aylık bağlanabilmesi için, bunların silah altında bulundukları esnada, celp ve terhislerinde veya sevkleri sırasında vazifelerinden doğan ve vücutlarında hasıl olan arızalar veya duçar oldukları tedavisi imkansız hastalıklar yüzünden vazifelerini yapamayacak duruma gelmeleri, dul ve yetimlere 5434 sayılı Kanun kapsamında aylık bağlanabilmesi için iştirakçi olmayan babanın muhtaç ve 65 yaşını doldurmuş ya da malul olması, iştirakçi olmayan ananın ise dul ve muhtaç olması gerekmektedir.
Bunun yanı sıra yetimlere 2330 sayılı Nakdi Tazminat Ödenmesi ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun kapsamında aylık bağlanabilmesi vefat olayının emniyet ve asayiş görevi sırasında bu görevin sebep ve tesiri ile meydana gelme koşulunun gerçekleşmesi yeterli olmakta, bunun dışında başkaca bir koşul aranmamaktadır.
Dul ve yetim aylığı bağlanmasına ilişkin işlemlerde aşamalı olarak öncelikle vazife malullüğüne ilişkin bir işlem tesis edilmekte, müteveffanın vazife malulü olduğuna karar verildikten sonra aylık bağlanmasına yönelik işlem tesis edilmektedir.
Dava konusu uyuşmazlıkta Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından müteveffanın vazife malulü olmadığına karar verildiğinden öncelikli koşulun gerçekleşmemesi nedeniyle yetim aylığı bağlanması hususunda ayrıca bir işlem tesis edilmemiştir. Bu nedenle dava konusu uyuşmazlık davacıların kanuni yakını müteveffa P.Çvş….’in vazife malulü kabul edilmemesi işlemi ile sınırlandırılmış, esasa ilişkin inceleme ve değerlendirme bu kabule göre yapılmıştır.
Müteveffa P.Çvş…..’in bahar yaz tertiplenmesi kapsamında 17.3.2010 tarihinde Rahmo Tepesinde bulunan Üs Bölgesine birliği ile beraber intikal ettiği, 18.03.2010 günü saat 11.30'da kaldığı çadırın girişinde vefat ettiği, İstanbul Adli Tıp Kurumu 1’inci İhtisas Kurulunun 01.09.2010 tarih ve Sayı:B.03.1.ATK.0.06.00.01-101.01.02-2010/26.08.2010/61108-3057 sayılı raporunda ölüm nedenin belirlenemediğine karar verildiği, Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Askeri Savcılığınca yapılan hazırlık soruşturması sonucunda müteveffanın askerlik süresi boyunca herhangi ciddi bir rahatsızlık geçirmediği, meydana gelen ölüm olayının zehirlenme, donma, hastalık veya travmatik bir etkiden kaynaklanmadığı, ölümün ani fizyolojik ölüm olduğu tespitine yer verildiği, müteveffa P.Çvş….’in vefatının vazifenin sebep ve tesiri ile ilgisini ortadan kaldıracak bir rahatsızlığının bulunmadığı, keyif verici içki ve her çeşit maddeler kullanmaktan, kanun, tüzük ve emir dışında hareket etmiş olmaktan, yasak fiilleri yapmaktan ve intihara teşebbüsten, her ne suretle olursa olsun kendisine veya başkalarına menfaat sağlamak veya zarar yapmak maksadından kaynaklanmadığı, vefat olayının mart ayı içerisinde zor doğa koşullarının hakim olduğu bir bölgede gerçekleştiği, bunun dışında bir sebeple yaşamını yitirdiğine ilişkin hiçbir kanıt ve bilgi bulunmadığı dikkate alındığında Müteveffa P.Çvş…..’in askerlik hizmetinin sebep ve tesiri ile vefat ettiği vicdani kanaatine ulaşıldığından vazife malulü kabul edilmeme yönünde tesis edilen işlemin sebep ve konu unsurları bakımından hukuka aykırı olduğunun kabulü ile iptaline karar verilmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Müteveffa….’in vazife malûlü kabul edilmemesi işleminin İPTALİNE,
karar; kazancı.com